Günümüzde tüm dünyada her yıl üç milyara yakın yolcu uçak seyahati yapıyor.
Yaş ortalaması arttıkça ve kalp hastalarına verilen sağlık hizmetleri geliştikçe bu yolcular arasında kalp pili taşıyan, yakın zamanda kalp ameliyatı ya da kalbe balon-stent girişimi yapılmış veya toplardamarlarda pıhtı oluşumu riskini arttıran başka tür ameliyat geçirmiş hastalara daha sık rastlıyoruz.
Uçuş esnasında atmosfer basıncının düşmesi, nemin azalması, gazlarda genleşme, uzun süre hareketsiz oturma, fiziksel ve duygusal stresin artması gibi faktörler kalp ve damar sağlığını etkileyebiliyor. Ticari uçuşların çoğu deniz seviyesinden ortalama 10.000 metre yüksekte gerçekleşirken buna atmosfer hava basıncında %65-85, solunan oksijenin kısmi basıncında %60-90 kadar bir düşüş eşlik etmekte. Bu nedenle uçaklarda kabin basıcı sıkıştırılmış atmosfer havasıyla ayarlanarak solunan oksijenin kısmi basıncının deniz seviyesinden sadece %30 düşük olması sağlanıyor ki sağlıklı bireyler kalp hızlarını ve solunum hacimlerini bir miktar arttırmak suretiyle bunu telafi edebiliyorlar.
Ne var ki olumsuz hava koşulları ya da türbülanslarda uçuş yüksekliğinin artması gerekebiliyor. Bu durum kabin basıncının daha da düşmesine, solunan oksijenin bir miktar daha azalmasına neden oluyor. Koroner kalp hastalığı, kalp yetersizliği, akciğer hastalığı olan yolcular düşük oksijen düzeylerinden olumsuz etkilenebiliyorlar.
Öte yandan, uçuş yüksekliğinde kabin basıncının ayarlanmasında kullanılan atmosfer havasının nem oranı çok düşük. Bu durum vücuttan buharlaşmayla sıvı kaybında küçük bir miktar artışa neden olurken yolcuların sıvı tüketme isteğini arttırıyor. Bu nedenle uzun süreli uçuşlarda alkolli içkiler, kahve gibi sıvı kaybını arttırabilecek içeceklerin fazla miktarda alınmaması öneriliyor.
Uçuşlarda yolcuların uzun süre hareketsiz oturur durumda olmaları toplardamarlardaki kanın durağanlaşmasına, risk taşıyanlarda bacaklarda pıhtı oluşumuna neden olabiliyor. Bu durum özellikle uzun süreli uçuşların iyi bilinen bir komplikasyonu olan embolilerin sebebi olarak karşımıza çıkıyor. Daha önce emboli geçirmiş, toplardamar yetmezliği ya da pıhtılaşma eğilimi yüksek olan bireylerde bu risk belirginleşiyor. Yüksek riskli kişilerde toplardamarlarda pıhtı gelişme olasılığının ortalama 12 saatlik uçuşlarda %5 civarında olduğu bildiriliyor.
Nihayet uçuş korkusu, kalkışta ve inişte hissedilen gerilim, uçağı kaçırma kaygısı, havaalanında bilet kaydını yaptırma, uçuş kapısını bulma vb. psikolojik stresleri anmadan geçmemeliyiz. Koroner kalp hastalarının bununla ilgili belirtileri uçuş esnasından ziyade karadayken hissettiklerini gösteren çalışmalar bulunuyor.
Tüm bunlarla birlikte havayolu seyahati tıbbi olaylara ve ölümlere son derece seyrek rastlanan güvenilir bir seçenek. 2008 ile 2010 yılları arasında seyahat eden 744 milyon uçak yolcusu üzerinde yapılan bir istatistikte tıbbi olayların gelişme olasılığı 100.000’de 1,6 olarak bulunurken sadece 36 yolcuda ölüm bildirilmiş.
Bu bilgiler ışığında başlığımızdaki soruya gelecek olursak, gerek koroner kalp hastaları gerekse kalp yetersizliği hastaları, eğer günlük hayatta yeni şikayetleri yoksa, ilaç tedavileri altında sağlık durumları istikrarlıysa güvenli bir biçimde uçak seyahati yapabilmekteler.
Kalp krizi geçirmiş bir hastanın, kriz sonrasında ilave bir sorun gelişmeden evine taburcu edildiyse uçak yolculuğu için iki hafta beklemesinin uygun olduğu kanaati mevcut. Bu süre dolmadan seyahat etmek isteyenlere egzersiz testi yapmak bir seçenek olarak kabul edilebiliyor.
Kalıcı kalp pili veya benzeri cihazları taşıyan hastaların cihazın tipi, yerleştirilmesiyle ilgili ayrıntılar ve gerekli irtibat telefonlarını içeren kart ya da belgeyi yanlarında taşımaları gerekiyor. Bu tip cihazların el dedektörleri gibi havaalanı güvenliği donanımlarıyla ciddi bir olumsuz etkileşimi bulunmamakta.
Koroner anjiyografi yapılmış hastalar ek bir sorun yoksa işlemin ertesi günü uçak seyahati yapabilmekteler.
Anjiyografiye ek olarak daralmış koroner damarlara balon, stent girişimi yapılmış, ek sorun gelişmemiş hastanın uçağa binmek en az iki gün beklemesi gerekiyor.
Koroner baypas ameliyatı geçirmiş, sorunsuz taburcu edilmiş hastaların uçak seyahati için on gün beklemesi gerektiği üzerinde görüş birliği mevcut.
Toplardamarlarda pıhtı ve tehlikeli emboli açısından gebeler, çok yaşlı ya da aşırı şişman yolcular, daha önce pıhtı, emboli tarzı sorun yaşamış olanlar, kanser hastaları, yakın zamanda büyük bir ameliyat geçirmiş olanlar risk taşımaktalar. Bu risk sekiz saatten uzun süren uçuşlarda belirginleşiyor. Sigara ve alkol alınmaması, aşırı sıkı kıyafetten ve bacak bacak üstüne atmaktan kaçınılması, uçuş boyunca küçük kas egzersizleri, koridor tarafındaki koltuğun tercih edilmesi bir miktar yarar sağlarken riskli yolculara özel diz altı çorapları önerilebiliyor.
Son olarak şunu vurgulamamız yerinde olur: Kalp ve damarlarına dair teşhis edilmiş herhangi bir sağlık sorunu olan, tedavi görmekte olan her hastanın uçak yolculuğu planlamadan önce doktoruyla görüşmesi ve önerilerini dikkate alması kuşkusuz ki önemli.
- Hammadah M, et al: Navigating air travel and cardiovascular concerns: Is the sky the limit? Clin Cardiol 2017 Jun 8. doi: 10.1002/clc.22741