Amerika Birleşik Devletleri’nin kurucularından biri ve ilk başkanı olan George Washington 12 Aralık 1799 Perşembe gününü sabah saatlerinden öğleden sonra saat 15.00’a dek at sırtında çiftliğini teftiş ederek geçirdi.
Hava kimi zaman karlı kimi zaman yağmurluydu. Eve döndüğünde kendisine ıslanmış binici kıyafetini değiştirmesi söylense de dakikliğiyle bilinen Washington yemeğe üzerindeki giysilerle oturdu.
Ertesi sabah hafif bir boğaz ağrısıyla uyandığında dışarısı bembeyaz karla kaplıydı. Gün boyunca sesinin giderek kabalaştığı fark ediliyordu. Akşam eşi Martha ve kâtibi Tobias Leare ile birlikte gazetelerden bazı bölümleri okurken boğazındaki tahrişin artması nedeniyle Lear’a devam etmesini söyledi.
Soğuk algınlığı başlangıcı olduğunu düşünmüştü. Ertesi gün saat 02.00-03.00 arasında çok rahatsız edici bir solunum güçlüğü ve yutkunmada ağrıyla uyandı. Endişelenen Martha yardım istemek üzere dışarıya çıkmaya niyetlense de, kendisi de soğuk algınlığını henüz atlatmış olduğu için Washington buna razı olmadı.
Bunun üzerine Martha gün ağarırken evin hizmetçisi Caroline’i Tobias Lear’i acilen çağırması için gönderdi. Lear çiftlik kâhyası George Rawlins’ten hastadan bir miktar kan almasını isterken bir yandan da Washington’ın kırk yıllık doktoru ve yakın dostu Dr. James Craik’e onunla haber gönderdi.
Kan boşaltma o zamanlarda yalnızca doktorların değil, sıradan insanların da uyguladığı popüler bir tedavi şekliydi. Martha’nın endişesine rağmen bunu Washington istemişti; çünkü daha önceki rahatsızlıklarında ona iyi gelmiş olduğuna inanıyordu.
Yaklaşık 250 ml kan boşaltılırken bir yandan da boğazına iyi geleceği umuduyla pekmez, yağ ve sirke karışımı bir iksir verildi. Yutulması güç olan bu karışımı yudumlarken Washington epeyce sarsıldı; hatta boğulma tehlikesi geçirdi.
Dr. Craik saat 09.00’da ulaştı ve yutkunurken, konuşurken boğazında şiddetli ağrı hisseden Washington’ı muayene etti. Teşhisi üst solunum yolunu tıkama riski taşıyan ağır bir boğaz iltihabı oldu. Sirke ve adaçayı karışımıyla gargara hazırladı ve daha fazla kan boşaltılması gerektiğine karar verdi. Bunun üzerine bir 250 ml daha kan alındı. Öğle saatlerinde Craik’in çok güvendiği bir meslektaşı, Dr. Gustavus Brown da ekibe dahil oldu.
Ancak Washington iyileşmiyordu…
Bunun üzerine Dr.Elisha Cullen Dick’in davet edilmesine karar verildi. Pensilvanya Üniversitesi’nde tıp öğrenimi görmüş olan bu genç, parlak doktora çok güveniyorlardı. Onu beklerken Craik ve Brown bir kez daha 250 ml kan aldılar. Saat 15.00’te eve ulaşan ve Washington’u muayene eden Dr.Dick iki kıdemli meslektaşının görüşünü aldı. Tıkanmış olan solunum yolunun ancak trakeotomi adı verilen, nefes borusunu gırtlağın altında bir yerden delme anlamına gelen yöntemle açılabileceğinde fikir birliğine varıldı.
Ne var ki trakeotomi Amerika’da o günlerde az bilinen bir teknikti. Buna rağmen Dick, Washington’ın hayatını kurtarmanın tek yolu muhtemelen bu olduğu için gelişebilecek tehlikeli sonuçların sorumluluğunu almaya hazır olduğunu söyledi. Başlarda buna muhalefet etmeyen Craik, Brown operasyon esnasında hastanın kaybedilebileceğini öne sürünce fikir değiştirdi.
Üç doktor bir kez daha kan alınmasına karar verdiler. Boşaltılan kan miktarı bir litreyi bulmuştu. Halsiz düşen Washington nefes darlığı nedeniyle sırt üstü yatamıyor, oturur durumda kalmayı tercih ediyordu. Durumu giderek kötüleşiyordu. Saat 17.30’da Craik’e öleceğini anladığını, bundan korkmadığını söyledi ve hizmetleri için üç doktora teşekkür etti. Saat 22.00’de durumu biraz düzelir, nefesi hafifçe rahatlar gibi oldu.
Ancak George Washington saat 23.30’da son nefesini verdi. Çaresiz bir biçimde hastalığın ilerleyişine şahit olan eşi, doktorları, hizmetçileri Caroline, Molly, Charlotte ve Christopher Sheels yanı başındaydılar. Yirmi bir saatlik mücadeleye yenik düştüğünde 67 yaşındaydı.
Craik ve Brown beş gün sonra Alexandria Times gazetesinde yayınladıkları yazıda Amerika Birleşik Devletleri’nin ilk başkanının ölümüyle sonuçlanan aşamaların ayrıntılarını açıkladılar. Hastalığın teşhisiyle ilgili tartışmalar sürüyor, doktorlar yapılan müdahalelerle ilgili sert eleştirilere maruz kalıyorlardı.
Tablonun gırtlak spazmı anlamına gelen krup hastalığıyla uyumlu olduğu, dört saatlik soğuk banyo sonrası boynuna, göğsüne konyak ve kaz yağıyla masaj uygulanmış olsa kurtulmuş olabileceği öne sürüldü.
Büyük miktarda kan boşaltma yerine bademciklerinin etrafından ya da dilinin altındaki bir toplardamardan az miktarda kan alınmasının daha faydalı olacağı söylendi. Dr.Dick trakeotominin gerekli olduğuna dair ilk görüşünde ısrar ediyordu.
Trakeotomi kesinlikle gerekliydi. Ancak gerek hastanın kötü durumu gerekse Amerikalı doktorların tecrübe eksikliği işlemi riskli kılıyordu. Avrupa’da trekeotomi yüzyıllardır bilinmesine karşın XVI.yüzyıla dek yüksek ölüm oranı nedeniyle nadiren uygulanmaktaydı. Başta Andreas Vesalius ‘un ve Ambroise Parè, Fabricio d’ Acquapendente, Giulio Casserio gibi hekim ve anatomistlerin çalışmaları sayesinde işlem daha düşük riskli hale getirildi ve kabul görmeye başladı.
İlk difteri salgınlarının başladığı XVI. yüzyılın sonlarında trekeostomiye duyulan gereksinim büyük ölçüde arttı. Fransız hekim Pierre Fidèle Bretonneau’nun geliştirdiği cerrahi enstrümanla 1825’te yaptığı başarılı uygulama sayesinde ve yine Fransız tıbbının büyük isimlerinden Armand Trousseau’nun uygulamalarıyla trakeotomi XIX.yüzyılda yaygın olarak başvurulan bir yöntem haline geldi.
Ne var ki George Washington hayatını kurtaracak müdahaleyle ilgili henüz yeterince tecrübe biriktirilmemiş bir dönemde yakalanmıştı amansız hastalığa.
Peki hastalığı neydi?
Ses tellerinin bulunduğu larenks ya da gırtlak adlı organın ve bu bölgeye bir ayna ile bakılmasına olanak tanıyan larenks aynasının Manuel Patricia Garcia tarafından 1850’lı yıllardaki keşfine yetişilebilmiş olunsaydı derhal teşhisi koyarak tedavi etmek mümkün olabilirdi. O günlere dek damağın arka kısmında, boğaz geçidinin altında gelişen hastalıklar boğaz enfeksiyonu, anjin gibi tabirlerin Latince karşılıklarıyla adlandırılıyor, çeşitli bitkilerin karışımlarıyla tedavi edilmeye çalışılıyordu.
Konu üzerinde 1976 yılında bir makale yayınlayan H.H.E. Scheidemandel, resmi belgelerde tarif edilen klinik seyir itibarıyla George Washington’ın ölümüyle sonuçlanan hastalığın akut epiglotit olduğunu öne sürdü. Adını epiglot adı verilen soluk borusunun kıkırdak kapağından alan epiglotit genellikle virüslerin neden olduğu, solunum yolunun hızla tıkanmasına yol açabilen, acilen müdahale edilmediği takdirde ölümle sonuçlanabilen bir hastalık. Günümüzde bu hastalar yoğun bakıma alınarak nefes borusuna genel anestezi altında tüp yerleştiriliyor ya da trekeotomiye başvuruluyor.
Acaba epiglot ve çevresindeki alanlarda bir iltihap, apse veya yabancı cisim miydi Washington’ın soluğunu kesen?
Bu olasılık yüksek görünüyor…
KAYNAKLAR
• Felisati D, Sperati D: George Washington (1732-1799). Acta Otorhinolaryngol Ital 2005; 25, 55-8
• Fernández González S: Manuel P. García and the history of the laryngoscope. An R Acad Nac Med (Madr). 2006;123:897-911
• Koturoğlu G, Kurugöl Z: Krup Sendromları ve Akut Epiglottit. Turkiye Klinikleri J Pediatr Sci 2011;7:93-7