Economist’in yeni sayısı “Putin, Ukrayna’daki savaşı kazanıyor gibi görünüyor” manşetiyle çıktı.
Derginin onlarca yıldır İngiliz emperyalizminin bir çeşit ideolojik bülteni gibi iş gördüğü bilindiğinden, bu manşet ve manşete konu olan baş makalenin hem “Rusçu” hem de “Batıcı” çevrelerde Ukrayna’nın çok yakında feda edileceği, savaşı Moskova’nın kazandığının kabullenileceği, kamuoyunun buna hazırlandığı şeklinde bir etkisi oldu.
Aslında makale, sıralanan “korkunç” olasılıklardan çok, bu olasılıkların yaşanmaması için ivedilikle yapılması gerekenleri dile getiriyor. Bu önemli, çünkü ilk defa böylesine önemli bir Batılı basın organı -belki de “köprüden önce son çıkış” olarak görülebilecek uyarılarını çarpıcı ve net bir dille ortaya koyabilmek için- tüm o bilindik “Soğuk Savaş” maskeleme ve aldatmacalarından uzak olarak gerçekleri ortaya koyuyor. Anlaşılan “Rus ekonomisi inim inim inliyor”, “Silah bulamayan Rus askerleri mevzilere küreklerle saldırıyor”, “Putin rejimi, füze üretebilmek için fırın, çamaşır makinesi ve buzdolaplarından çip topluyor” masallarının sonuna gelindi.
Makale, manşete çıkarılan “Putin’in savaşı kazanmakta olduğu” tezini üç maddede gerekçelendiriyor.
İlki, Putin’in iktidarının güçlenmesi ve rejimin çökeceğini ummak için de görünürde hiçbir sebep olmaması. İkincisi, “küresel güney” olarak adlandırılan eski Bağlantısızlar Hareketi ülkelerinin ABD karşısında konsolide olması. Üçüncüsü ise ABD ve Avrupa Birliği’nde (AB) Ukrayna’nın savaştan “gelişen bir demokrasi” olarak çıkacağına dair var olan inancın bitmesi.
For the first time since Vladimir Putin invaded Ukraine, it looks as if he could win. His biggest asset is Europe’s fatalism, complacency and shocking lack of strategic vision https://t.co/XlVBWUkiLo pic.twitter.com/6g1298DwbG
— The Economist (@TheEconomist) November 30, 2023
Yan gerekçeler olarak “Rus savaş makinesi” için sağlanan malların transiti Orta Asya ülkelerinin bu işten vazgeçmemesi, birer marjinal unsur olarak İran ve Kuzey Kore’nin artan mühimmat desteği, Rus ham petrol fiyatını varil başına 60 dolarla sınırlama arzusunun açıkça başarısız olması da ekleniyor. Bunlarla birlikte “2024’te Rus ordusu güçlü bir konumda olacak, başarıyla geliştirdiği elektronik sistemlere daha çok insansız hava aracı (İHA) ve top mermisi eklenecek. Sıradan Ruslar savaşı sevmese de bu konjonktüre alıştı ve rejim, savaşta ölenlerin ailelerini bir ömür boyu destekleyebilecek ekonomik güce sahip” itirafları da peşi sıra belirtiliyor.
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ve Genelkurmay Başkanı Valeriy Zalujniy’nin gittikçe artan fikir ayrılıkları, 90 bini aşkın Ukraynalı askerin Zaporojye cephesindeki bir-iki sınır köyünü ele geçirmek dışında hiçbir sonuca ulaşamamış karşı saldırısının tıkanması, ülke içerisinde artan “savaş karşıtı” muhalefetle birlikte ABD ve AB ülkelerinde gözlemlenen “Kiev’e destek bıkkınlığı” ise Kiev’in dezavantajları olarak vurgulanıyor.
Yazar son olarak -tüm bu somut olguları bir kenara bırakarak- Batılı devletlere şu önerilerde bulunuyor:
“Batı, Putin’i sarsmak için daha fazlasını yapabilir. Rusya’nınkini gölgede bırakacak endüstriyel ve finansal kaynakları seferber edebilir. Tükenen cephanelikler için silah üreticilerinin kapasitesi artırılabilir. Putin rejimini savaşa adapte olarak kârlarına kâr katan elitlerinden izole etmek için hedefleri daha net çizilmiş yaptırımlar uygulanabilir. Kadercilik, kendini beğenmişlik ve stratejik öngörüsüzlük içindeki Batı’nın kendisinin ve Ukrayna’nın iyiliği için uyuşukluğundan kurtulması gerekiyor.”
Başa döndük!