Metin Gülbay
“Direne direne kazanacağız” sloganını çok severim. Hedef koyuyor önüne insanın. Tabii her defasında mutlu sona ulaşılamıyor ama olsun, direnme ruhu önemli…
Başlığı bu slogandan ürettim.
Bilim insanları “2100 yılında dünya nüfus kıtlığı çekmeye başlayacak” diyor. O zamana kadar nüfusları ne kadar artmışsa artmış olan ülkeler o yıldan sonra artık nüfus azalışlarına tanık olacak. Bunun birçok toplumsal nedeni var tabii ancak konumuz bu değil. Azalan nüfuslar ülkeler için iyi mi olacak, kötü mü?
Şimdiden nüfusları azalmaya başlamış olan ülkeleri anımsatmadan geçmeyeyim. Dışarıdan göç alarak nüfuslarını yani genç iş gücünü ayakta tutmaya çalışıyorlar. Avrupa ülkelerinin durumu tam olarak böyle. Belki de 2100 yılına kalmadan bu söylenenler gerçekleşecek, kim bilir!
Bazı soruların yanıtlanması gerekiyor bu konuda. Örneğin genç nüfus azalırken yaşlı nüfusun artması, çalışma yaşamından çekilmiş olan yaşlı nüfusu kimlerin besleyeceği sorusunu doğuruyor.
Başka bir sorun da daha çok yaşlının bakım hizmetine muhtaç hâle gelmesi. Kim onlara hizmet edecek?
Kadın hareketlerinin 2100 yılında 150 yıllık kazanımları çöpe atılıp, kadınlar yeniden yasalar zoruyla doğum yapmaya mı zorlanacak? Bu zor hatta imkansız.
Daha birçok soru var ama derdimi anlatabildim sanırım. Çok nüfusla başa çıkmak mümkün değil ancak az nüfus daha da büyük sorunlar çıkarabilir. Tabii çözüm bulunduktan sonra bunlar dert olmaktan çıkacak tahminimce. Örneğin yaşlıların bakımı konusunda robotların devreye girmesi gerekecek büyük olasılıkla.
Milyonlarca robot yaşlılara hizmet için üretilmiş olacak. Bu, yeni iş alanlarının yaratılması sonucunu doğuracak ancak kimi bulup da çalıştıracaksınız? Böyle de bir soruna sahip olacağız. Belki robotları da robotlara yaptırarak bu sorunu aşacağız.
Geleceğe ilişkin tahminler iç açıcı değil
ABD’nin Seattle kentindeki Washington Üniversitesi Sağlık Ölçüm ve Değerlendirme Enstitüsü (Institute for Health Metrics and Evaluation) uzmanlarının, tıp dergisi The Lancet’te yayımlanan araştırmasına göre 2017’de sayısı 681 milyon olan beş yaş altı nüfus, 2100’de 401 milyona gerileyecek. Seksen yaş üstü nüfus ise aynı sürede 141 milyondan 866 milyona çıkacak. Nijerya, 791 milyon insanla dünyanın en kalabalık ikinci ülkesi olacak. Kanada, Türkiye ve İsveç’in en fazla göç alan üç ülke olacağını öngören araştırmaya göre El Salvador, Samoa ve Jamaika da en çok göç veren ülkeler olacak. (1)
Birinci sırada kimin olacağı bu cümlede geçmiyor ancak söyleyeyim, Hindistan. Çin üçüncü sıraya gerileyecek. Çin’in nüfusu 2022 yılında bile azalacak diye tahmin ediliyor.
“Çin Ulusal İstatistik Bürosu’nun son rakamlarına göre, ülke nüfusu 2021 yılında sadece 480.000 arttı. Bu, on yıl önce yaygın olan sekiz milyonluk yıllık artışa kıyasla rekor düzeyde düşük bir rakam…
Çin halkının küçük ailelere alışmış olması, artan hayat pahalılığı, evlilik yaşının yükselmesinin doğumları geciktiren ve çocuk sahibi olma isteğini azaltma etkisinden söz ediliyor…
Şanghay Sosyal Bilimler Akademisi ekibi, 2021’den sonra yıllık ortalama yüzde 1,1’lik bir düşüş öngörerek Çin nüfusunun 2100’de 587 milyona, yani bugünkünün yarısından daha azına düşeceğini tahmin ediyor.” (2)
Türkiye’nin durumu
Türkiye’nin 2100 yılında 100 milyon dolayında bir nüfusa sahip olması bekleniyor. 2100 yılından bir süre önce 110 milyona yükselip sonra düşecekmiş, tahminler o yönde. Ancak buna göçmenler dahil mi bilmiyorum. Çünkü Türkiye en çok göç alacak üç ülkeden biri olacak diyor araştırmalar. Tahminen 5 ile 7 milyon arasında bir göçmeni 2010 ile 2020 arasında kabul eden ülkenin bundan sonra da göçmen kabulü belki ekonomik yönden kendi yararına ama bunun sosyolojik sonuçları da olacak. Örneğin toplumun artık milliyetçi duygularıyla hareket etmekten vazgeçip ülkede yaşayan herkesin refahının artması için ne yapılabilir sorusuna odaklanması gerekecek. Çünkü göç aynen deprem gibi Türkiye’nin “kaderi” durumunda. Anadolu 600 bin yıldır insanların-insansıların göç yolları üzerinde bulunuyor. Doğudan batıya, batıdan doğuya fark etmiyor göçün yönü…
Türklerin ezici çoğunluğunun milliyetçi bir düşüncede olduğu düşünülürse bunun ne kadar zor olabileceğini de düşünmek gerekiyor.
Nüfus artık tıpkı imparatorluk dönemlerinde olduğu gibi çeşitli halklardan meydana gelecek. Yanlış cümle kurdum, zaten Türkiye’nin nüfusu farklı halklardan oluşuyor. Kürtler Türklerden sonra tahminen 17 milyon kişiyle en kalabalık halk. Çerkesler, Boşnaklar, Araplar, Arnavutlar gibi sayısız etnik grup var ülke nüfusunu oluşturan. Türkler 2022 yılında açık ara en kalabalık halk, Kürtlerden sonra üçüncü en büyük halk nasıl şu anda artık Araplar olduysa belki 2100 yılında Afganlar, Pakistanlılar, Afrikalılar veya şu anda hiç gündemde olmayan olayların, iç çatışmaların, su kıtlığı gibi bazı etmenlerin tetikleyeceği göç dalgalarıyla akla gelmeyen halkların da Türkiye’ye göç etmeleri beklenebilir. Gerçi Çerkeslerin, Arnavutların, Lazların ve bazı diğer etnik grupların Türk milliyetçiliğini Türklerden daha çok yaptığı düşünülürse kafalar daha da karışmıyor değil. “Türk milliyetçileri Türk asıllı değil” cümlesini kurmak bile durumun saçmalığını gösteriyor sanırım.
Türkler nasıl tepki verecek?
Türklerin en belirgin karakteri, bir adım sonrasını düşünmemeleri, plândan, programdan nefret etmeleri, günlük yaşayıp, günlük ölmeleridir. Herhalde dünyada pek az halk onların bu kötü özelliğine sahiptir. Ancak Türklerin bir başka özelliği o sırada yardıma gelebilir. Pragmatizm ve Mevlana’nın aşığı Şems-i Tebrizî’ye ait “dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım” özdeyişi. Türkler çabuk fikir değiştiren ve işlerine nasıl gelirse öyle davranan bir halktır. Bu göçebe atalarından kendilerine kalmış bence en iyi davranış biçimidir. Göçebeler doğayı kendilerine uydurmaz çünkü uyduramaz, ama kendileri doğaya uyarlar ve bunu çok iyi yaparlar. Zaten yapmazlarsa hayatta kalamazlar. Belki bu iki davranış kalıbı birbirini dengeler ve Türkler tabii ki yönetici pozisyonda kalmaları karşılığında (ben öyle düşünüyorum) çok halklı bir ülkeye razı olur, hatta onu savunmaya bile başlarlar. Tabii benim öyle düşünmem öyle olacağı anlamına gelmez. Önümüzde daha 78 yıl var…
“Lafı nereye getireceksin” diyenler olabilir, çok haklısınız, zaten lafı getirdim istediğim yere. 2022 yılında sığınmacılara, göçmenlere düşmanlık yapanlar var ya, onlar takkelerini önlerine koyup bir daha düşünmeliler. Bir de dikkatinizi çekmek istediğim bir şey var. Şu anda sığınmacı düşmanlığını yapanlar daha çok Türk asıllı olmayan Türkiyeliler. AKP’nin oy deposu Anadolu illeri Türk asıllıların da büyük çoğunlukta olduğu yerler. Oralarda sığınmacılara, göçmenlere kötü davranılmıyor. Bilimsel bir kanıtım yok ama gözlemim bu yönde. Yani Türkler diğer Türkiyelilere göre daha az sığınmacı ve yabancı düşmanı.
Neyse devam edeyim.
Önümüzdeki seksen yıl içinde Türkiye’nin nüfusu azalacak. Çünkü çiftler daha az çocuk yapıyor artık tüm dünyada olduğu gibi. Kapitalizm insanları öyle bir noktaya getirdi ki, bakamayacaklarını anlayıp aileler çocuk yapmamaya başladı. Bu tüm dünyada izlenen bir süreç. Az çocuk sahibi olmak geleceğin yönelimi ama belki buna başka çözümler üretilecek. Yapay rahimler devreye girecek belki de. Zaten bunun denemeleri çoktan yapıldı bildiğim kadarıyla. (3)
Her sorunun bir çözümü de olacak tabii ki. İnsanlar azaldığı için yok olmayacak. Bu nasıl olacak diyenlere yanıtım “bilmiyorum” tabii ki, nereden bileyim nasıl olacak. Ama sorunları sıralamak için çözümlerini de bilmemize gerek yok değil mi!
Türkiye toplumu bakalım ileride ne tür çözümler geliştirecek, benim kuşağım tabii ki göremeyecek ama mutlaka çözüm üretecekler… Ya da arada kaynayıp gidecekler.
Laf aramızda son söylediğime ben de inanmıyorum. Türküyle Kürdüyle, Lazıyla, Çerkesiyle, Arabıyla bu halk ne yapıp eder, “bir yolunu bulur”.
Pragmatizmin çözemeyeceği mesele yoktur.
Ben Metin Gülbay, herkese keyifli bir hafta sonu dilerim.
3- https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ozcan-cikmaz/yapay-rahimle-bebek-dogurmak-40586682