Günümüzden binlerce yıl önce Asyalıların dünyanın hemen her yöresinde yetişen, insanların çok sevdiği söğüt ağaçlarının kabuklarından elde edilen bir özü ateşi düşürmek ve ağrıları dindirmek amacıyla kullandıklarına dair bilgilere rastlanmakta.
Modern tıbbın babası sayılan Hipokrat (M.Ö. 460-MÖ 370) söğüt ağacının kabuk ve yapraklarından elde edilen bir tozdan uyguladığı ağrı kesici tedavilerden birisi olarak bahsediyordu. Edward Stone adında bir İngiliz rahibin 1763 yılında ülkesinin dört bir yanında sıtmaya bağlı yüksek ateşin söğüt ağacı kabukları kullanılarak düşürülebildiğine dair gözlemleri toplaması sonrasında hızlanan çabalarla bu yararı sağlayan maddenin salisin olduğu, bunun vücutta salisilik asite dönüştüğü keşfedildi.
1800’lü yıllar salisilik asitin insanlara berbat tadını biraz olsun iyileştirerek, karın ağrısına ve kusmalara yol açmadan nasıl verilebileceğine dair çalışmalara sahne oldu. Yüzyılın sonlarında Alman kimyager Felix Hofman bu maddeyi daha az tahriş edici ve tadı kısmen tahammül edilebilir hale getirdi.
Ticari adı aspirin olan asetil salisilik asit günümüzde sadece ABD’de yılda 10 milyon kilogramı aşan miktarda üretilmekte ve tüm dünyada soğuk algınlığında, ateşli hastalıklarda ve adet sancısından diş ağrılarına kadar her tür ağrının tedavisinde kullanılmaktadır.
1980’li yıllardan itibaren binlerce kişi üzerinde yapılan araştırmalar aspirinin aynı zamanda damarlarda istenmeyen pıhtı oluşumlarının kalp krizi ve inme gibi tehlikelerine karşı koruyucu bir ilaç olduğunu gözler önüne serdi.
Ağrı kesici, ateş düşürücü etki yüksek dozlarda, ancak 500 mg’lık klasik aspirin tabletlerinden günde birkaç kez almakla elde edilebilirken, pıhtıyı önlemek için daha düşük dozlar kullanılıyor ve buna uygun tabletler üretilmekte.
Günümüzde aspirin acil servislerde, ambulanslarda kalp krizinden şüphe dahi edildiğinde derhal veriliyor. Bu durumda hızlı etkiyi elde edebilmek için 160-325 mg aspirinin çiğnetilmesi gerekiyor. Uzun süreli koruyucu uygulamada ise önerilen doz günde bir kez sadece 75-160 gram.
Daha yüksek dozlar daha fazla yarar sağlamadığı gibi yan etki olasılığını arttırıyor. Bu yan etkilerin başında mideyi tahriş edici etki geliyor; öyle ki bir yıl süreyle aspirin kullanan her 1000 kişiden birinde mide kanaması görüldüğü bildiriliyor. Mide ağrılarını önlemek amacıyla tok karna alınması öneriliyor ve bazı hastalarda mide koruyucu ilaçların reçeteye eklenmesi gerekebiliyor. Bağırsaklarda çözünen aspirin tabletleri bu soruna bir çözüm getirmeyebiliyor.
Yüzde 1-2 hastada aspirine alerji gelişebiliyor. Mutlaka alması gerektiği halde aspirin kullanamayan hastalara pıhtılardan koruyucu alternatif bazı ilaçlar veriliyor.
Burada en kritik soru kuşkusuz ki koruyucu hekimlikte kime aspirin vermemiz gerektiği. “Madem bu kadar yararlı, o halde herkes kullanmalı değil mi?” sorusu haklı olarak akla geliyor.
Kalp hastalığı şüphesi uyandıracak şikayetleri olmayan, kalp krizi ya da inme geçirmemiş sağlıklı bireylere düzenli olarak aspirin kullanmalarını önereceğimiz kanıtlara sahip olmadığımız gibi bu tarz bir yaklaşımla ilacın neden olabileceği mide kanamalarıyla kaybedeceğimiz insanların sayısının kalp krizi ve inmeden koruyabileceklerimizi aşmasından endişe ediyoruz.
Günümüz bilimsel verileri aspirini herkesin değil, beklenen yararının yan etkilerini göze almaya değecek ölçüde olduğu kişilerin kullanması gerektiği görüşünü destekliyor.
Kalp damarlarında, boyun damarlarında darlık tespit edilen damar sertliği hastaları, koroner damarlara balon, stent, bypass ameliyatı uygulanmış olanlar, kalp krizi veya inme geçirmiş olanlar ve nihayet diyabet hastaları düzenli aspirin kullanması gerekenler olarak sayılabilir.
Bunlardan hiç birine sahip olmayan sağlıklı bireyler arasında düzenli aspirin kullanımını önerebileceklerimiz önlerindeki 10 yıl içerisinde bir kalp krizi ya da inme geçirme riskinin %10’dan fazla görüldüğü kişiler.
50 yaşını geçmiş, sigara, şişmanlık, yüksek kolesterol, hipertansiyon, birinci derece akrabalardan birinde koroner hastalık, kalp krizi, ani ölüm ya da felç görülmüş olması gibi bilinen damar sertliği risk faktörlerinden biri ya da ikisine sahip olan erkek ve kadınlara bu kategoriye dahil olmaları nedeniyle her gün 75-160 mg aspirin almaları önerilebiliyor.
Üzerinde halen bilimsel çalışmalar yapılan, kanıtlanmış faydalarının ötesinde pek çok başka hastalıktan koruyucu olabileceği üzerinde durulan aspirin şüphesiz ki insanlığın keşfettiği en ilginç ilaç.
Ne var ki aspirinin de bir ilaç olduğunu, faydalı etkilerinin herkes için geçerli olmadığını, önemli yan etkilerinin olabileceğini vurgulamamız gerekiyor.
Her ilaç gibi aspirin de doktorlar tarafından her birey için ayrı bir fayda-zarar hesabı yapılarak veriliyor.