Home Köşe Yazıları Varoluşun genleri

Varoluşun genleri

0

Erdal Çolak

Her insan hayatta bir anlam arar; bazıları ise diğerlerinden daha bilinçli arar…

Hayat ile ilgili aradığımız anlam zamana, mekana, doğup büyüdüğümüz coğrafyaya, inanca, ekonomiye, çevre ve aileye göre farklılık gösteriyor. Ama hayatın anlamı bizim için neden bu kadar önemli? Hayatı anlamak mı? İçinde bulunduğu yaş durumuna göre ömrü anlamak mı? Peki, anlamak istediğimizde ne arıyoruz? Anlam, birçok anlamı olan bir kelime. Görüş, düşünüş, perspektif, tutum veya bir bakış açısı demek olabilir. Aynı şeyi mi kastediyoruz, yoksa hepimiz farklı bir şeyi mi? Anlam bir sebep ya da amaçtır.

“Hayatın anlamı, ona anlam katan şeydir” diyebiliriz kısaca. İnsanlara anlamlı bir hayat veren şeyin bireysel olduğu anlamından anlaşılmaktadır.

“Hayatın anlamı nedir” sorusu günümüzde daha geniş kapsamlı olup bir yandan sosyal ve politik değişimlerle açıklanabiliyor. Diğer yandan, modern insanın kariyeri, işi, maddi ilişkileri, çocukları ve arkadaşları hayata anlam katıyor. Birçok insanın hayatıyla ilgili istedikleri; gündeme aldıkları her şeye odaklanarak bakış açısıyla ilgilidir. Bu yüzden farklı anlamlılıktan söz ederiz. Hayat dediğimiz, doğumdan ölüme değin etkinliği sağlayan olgular bütünüdür. Yaşam canlılarda doğumdan ölüme değin etkinliği sağlayan olgudur. Ömür ise doğumla ölüm ya da var oluşla yok oluş arasında geçen süredir. Yani kişinin içinde bulunduğu andan ölüne kadar geçecek olan süre…

Hayatın anlamı, her insanın ona atfettiğidir. Her bireyin içsel bir yolculuğa çıkarak nesnel dünyada kendi anlamını bulması gerekir. Kişideki anlam duygusu, düşüncesi, hayatın anlamını her alanda bulabilir. “Nasıl anlamlı bir hayatım olur?” Böyle bir soruya çok farklı cevaplar verilebilir. Kimileri için güneşin doğuşu, bir bebeğin dünyaya gelmesi, kişinin sevdiği kişiyle evlenmesi, satın aldığı antika bir saat, gerçekleştirdiği bir hayal, uğruna yaşadığı değerler bir anlam taşır. Kimileri için hayattan zevk almak, kimileri için kendini yaratmak, bilmek, bilim ile uğraşmak ya da dini ve estetik değerlerdir.

Kimilerine göre de hayatın hiçbir anlamı yoktur. Kişinin kendi hakkında bir fikri yoksa, hayat ile ilgili gerçekten bir amaç ve anlam bulabilmesi imkansızdır. Bu varoluşsal bir boşluk, sanki kendi varlığından kopup kendisiyle temasını kaybetmekle eş anlamlıdır. İnsan çoğu zaman kendisinin, bedeninin, duyularının ve düşüncelerinin farkında olduğu sürece bilinçli olur. Kişi, hayatın anlamının farkında olmanın, duygunun, algının ve bilginin kendi içine dönüp kendisini öz düşüncesiyle anlaması ile kavrıyor bu hayatı. Nereden gelip nereye gideceğini bilmemek… Kişinin kendini gerçekleştirmesi, zihne ulaşan iç ve dış duyuların anlamlandırılması ile de anlamını bulabilir. Üstbilişsel (kişinin kendi düşünme süreçlerinin farkında olması ve bu süreçleri kontrol edebilmesi) psikoloji ekolü olan nöropsikoloji bilimi DNA’da yazılı hayatı anlama kabiliyetimizi, metakognisyon (kişinin kendi düşüncelerinin farkında olması) genleri denilen dört gene bağlıyor.

Metakognisyon genleri insanda var olan, diğer canlı türlerinde olmayan insanı insan yapan genlerdir. Nöropsikoloji bu genleri insanda anlamlılık kavramı, zaman kavramı, yeniliği arama, ölüm kavramı olarak kendi varoluşunu meydana getiren genler olarak ifade ediyor.

İnsan kendinin farkında olan, hissedebilen, düşünme hakkında düşünebilen sıra dışı bir canlı. İnsanı asıl sıra dışı yapan ise sosyal ilişkilerde üstbilişe sahip nesnel dünyayı anlama ya da anlamlandırma çabasında olması. Bu anlama ve anlamlandırma çabası bahsedildiği gibi varoluşsal bir olgu olarak adlandırılabilir. Varoluşsal soruların ortak noktası, karar verme daima kişiye özgüdür.

Üstbiliş olarak inşa edilmiş anlamlılığı deneyimlenebilmesi için eylemin veya deneyimin, sosyal bir öneme, kendini tanınma açısından bir değere sahip olması anlamına gelebilir. Hayatın bir şeyin anlam vermesi ya da vermemesi, anlam taşıması ya da taşımaması, anlamlı olup olmaması kişinin kendi kişisel deneyimine dayalı düşünsel, duygusal bir durumdur. İnsan dış dünyadan aldığı bilgiyi anlama ve kavrama yeteneği sayesinde yorumlayabiliyor. Bu duyular yardımı ile dışarıdan alınan verilerin, insanın kendi içindeki süzgeçten akıl tarafından geçirilerek bu sayede kendini yenileme kabiliyetine sahip oluyor.

İnsanı insan yapan bu kendini yenileme geni sürekli değişim dönüşümü bireyi yaşatır. İnsan binlerce yıl boyunca geçimini sağladığı avcılık, toplayıcılık ve hayvancılık yaptığı dönemlerde bile sürekli kendisini yenilemiştir. Bu faaliyetlerin hepsinin sadece karın doyurmak, hayatta kalmak amacıyla yapılan insancıl faaliyetler olsa da insanın kendisini nasıl yenilediğini görüyoruz.

İlk insanların dini inançlarına, düşünce tarzlarına baktığımızda, çok tanrılı mitolojik ritüellerle inancın ahlaki, estetiği, varoluşu hayatı anlama konusundaki çabaların günümüzden farklı olan hiçbir şey yok. İnsan hayatın başlangıcı, ölüm, hastalıklar, var olmak, doğa, doğa olayları ve felaketler üzerinde düşünmüş, kafa yormuş, her dönem varoluşun anlamı olarak kendisini yenilemiştir. Binlerce yıldır hiçbir canlı türü kendisini değişim, dönüşüm, yönünden yenilememiştir. Et obur olan bir aslan kendisini yenileme adına et yemeyi bırakıp ot obur olma hevesi içine girmez. Arılar çıkıp da ”biz ürettiğimiz balı altıgen peteklerde yapamayacağız” diyemez. Bir örümcek çıkıp farklı bir geometrik şekilde ağ örme iç güdüsünü değiştiremez.

İnsan vücudundaki değişim fiziki olarak doğumla başlar ve ölene kadar devam eder. Doğar, büyür, yaşlanmaya başlar ve ölür. İşte insan ile diğer canlı türleri arasındaki benzelik sadece bu değişim türü olan fiziksel bedensel yanıdır. 10000 yıl önceki, 1000 yıl önceki ya da 100 yıl önceki insan aynı değil. İnsandaki bu değişimi kendini yenilemeyi ele aldığımızda her yönden görebiliriz. Nörologların üçüncü gen adını verdikleri zaman; insan bilincinin varoluşudur. İnsan şimdiki zaman, geçmiş ve gelecek arasındaki bir düzen, devamlılık olabileceğini bilen tek canlıdır. Zamanın bilincinde olup zamana bağımlı olarak hayatını devam ettiren tek varlıktır.

Varoluşun dördüncü geni ölümdür. Varoluş ve ölüm tüm insanların, tüm canlıların gerçekliğidir. Kesin olan bir gerçek var ki insanların başına bir defa gelir. Kişi için özel, benzersiz, bireysel, belirleyici, eşitlikçidir. Evrensel gerçek olan ölüm kendi başına kişisel bir yolculuktur. Sebebi ise daha önce kimsenin tecrübe etmediği bütün ömrü boyunca bir defa tecrübe edeceği tanımlanması kolay olmayan ölüm olgusu ile karşı karşıyadır. Kesin olan bir gerçek var ki ölüm insanların başına bir defa gelir. Ölüm kişi için özel, benzersiz, bireysel, belirleyici ve eşitlikçidir. Evrensel gerçek olan ölüm kendi başına kişisel bir yolculuktur. Sebebi ise daha önce kimsenin tecrübe etmediği bütün ömrü boyunca bir defa tecrübe edeceği tanımlanması kolay olmayan ölüm olgusu ile karşı karşıyayız. Doğduktan sonra öleceğini bilen tek canlı olması ve insanın bunu bilmesi bir trajedidir.

Hayatın anlamı, hayatla meşgul olmaktan ve onu anlamlı kılan bir şeyle meşgul olmanın iyi deneyimlerinden gelir. Bir şeylere idealleri, hayalleri anlamlandırıp devam etmek. Hayat, ara sıra da olsa bir şeyleri başarmaktır. Öyleyse, bir hayatı değerli kılan şeyin yalnızca kişi tarafından belirlendiğini, yani tamamen öznel olduğunu anlıyoruz. Hayatın anlamını daha iyi kavrayabilmek istiyorsanız; hem nesnel dış dünyada hem de öznel iç dünyada yolculuğa çıkarak kendi içinize bakın. Bunu yapabilirse, insan deneyimleyebilir, hissedebilir, düşünebilir, kişi kendisi ile iyi iletişim kurarsa hayatı anlam konusunda eşsiz bir şansı olur. Hayat, amaç dolu bir hayat olduğu sürece anlam kazanır…

Erdal Çolak

Gazeteci-yazar-akade​misyen. Konya’nın Cihanbeyli ilçesine bağlı Kuşça kasabasında 1975’te doğdu. İlk ve ortaöğretimini Konya’da tamamladı, 1996 yılında başladığı Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi’ndeki üniversite ,daha sonra Danimarka Kraliyet Okulu’nda (İVA) Copenhagen (TheRoyal School of Library and Information Science) Kütüphanecilik bölümünde tamamladı. Kütüphanenin Kültüre Etkisi ve Bilginin Bilimselliği üzerine doktora yaptı. Danimarka The Union Press Associat​ion IPC yönetim kurulu üyesi, uluslararası basın yayın kartı sahibi. Kişisel gelişim alanında eğitimler aldı. Psikoterapi Eğitimi sertifikası ,Yaşam Koçluğu ve NLP (Zihinsel ve Dilsel Program- lama) konusunda diploma sahibi ”Sonsuzluk İle Hiçlik Arasındaki İnsan” adlı deneme  kitabı Dancaya, ”Yalnızlık Aşktır; Yalnızlık, Yokluğun, Hiçliğin Şiirleri” kitabı” . ”Loneliness Is Love” adıyla İngilizceye çevrildi. ”Yüreğim Sensizliğim”, ”Yalnızlık Aşktır”, ”Ben sana değil kendime geç kalmışım” adlarında şiir kitapları var. Danimarka’da yaşamaktadır.

Previous articleÇekilen acılar bir daha yaşanmasın
Next articleRus astrologdan seçim tahmini
Gazeteci-yazar-akade​misyen. Konya’nın Cihanbeyli ilçesine bağlı Kuşça kasabasında 1975’te doğdu. İlk ve ortaöğretimini Konya’da tamamladı, 1996 yılında başladığı Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi’ndeki üniversite ,daha sonra Danimarka Kraliyet Okulu’nda (İVA) Copenhagen (TheRoyal School of Library and Information Science) Kütüphanecilik bölümünde tamamladı. Kütüphanenin Kültüre Etkisi ve Bilginin Bilimselliği üzerine doktora yaptı. Danimarka The Union Press Associat​ion IPC yönetim kurulu üyesi, uluslararası basın yayın kartı sahibi. Kişisel gelişim alanında eğitimler aldı. Psikoterapi Eğitimi sertifikası ,Yaşam Koçluğu ve NLP (Zihinsel ve Dilsel Program- lama) konusunda diploma sahibi ”Sonsuzluk İle Hiçlik Arasındaki İnsan” adlı deneme  kitabı Dancaya, ”Yalnızlık Aşktır; Yalnızlık, Yokluğun, Hiçliğin Şiirleri” kitabı” . ”Loneliness Is Love” adıyla İngilizceye çevrildi. ”Yüreğim Sensizliğim”, ”Yalnızlık Aşktır”, ”Ben sana değil kendime geç kalmışım” adlarında şiir kitapları var. Danimarka’da yaşamaktadır.

Exit mobile version