Home Köşe Yazıları Türk dilleri üzerine

Türk dilleri üzerine

0

Ömer Yalçınkaya

Önce şu soruya yanıt arayalım: Türk dilleri demek mi doğru, yoksa Türk lehçeleri mi?

Bilim Türk dilleri diyor. Dil biliminde yapılan sınıflandırmada Altay dil ailesinin önemli bir kolu Türk dilleri. Türk Dil Kurumu bir dönem Türk lehçeleri sözünü kullanırken sonradan Türk dilleri ifadesini kullanmaya başladı.

Türkiye’de yetişmiş en önemli dil bilimci Prof. Dr. Talat Tekin bu konuda tanıdığım en yetkin kişidir. Türk dillerinin büyük kısmını okur ve yazardı. Kendisi de “Türk dilleri” olarak tanımlar.

Peki lehçe ya da diyalekt nerede biter, dil nerede başlar? Bu soruyu yanıtlamadan doğruya ulaşamayız.

Dil bilimine göre iki dil karşılıklı olarak birbirlerini anlıyorlarsa bunlar aynı dilin lehçeleridir. Lehçenin belirlenmesinde karşılıklı anlaşma oranı %90 ve üzeridir. Eğer karşılıklı anlama oranı bu oranın altındaysa onlar ayrı diller olarak adlandırılır.

Bu noktada Prof. Dr. Talat Tekin’in “Türk Dilleri Ailesi” adlı bilimsel çalışmasından alıntı yapmak yerinde olacaktır:

“Dil biliminde bir konuşma türünün dil mi yoksa diyalekt mi olduğunu saptamak için kullanılan biricik dillik ölçüt karşılıklı anlaşılabilirlik ölçütüdür. Bu ölçüt, sıradan bir kimsenin dille ilgili şu yalın yargısına dayanır: “Aynı dili konuşan” insanlar birbirlerini anlayabilirler ya da ters olarak, birbirlerini anlamayan insanlar “ayrı diller” konuşuyorlar demektir.”

Buna dilin gramerini de eklemek gerekir diye düşünüyorum. Birbirine yakın dahi olsa iki dilin gramatik yapısı farklıysa bunlara lehçe demek doğru değildir.

Türk dillerinin aralarında önemli ölçüde dil bilgisi farklılıkları vardır. Aynı grubun içindeki diller arasında bu farklar azalsa da diğer bir gruba ait bir dille arasında farklılıklar artar. Örnek olarak Türkçe ve Türkmence, Oğuz grubunda yer alır. Dil bilgisi özellikleri birbirlerine yakındır. Ancak söz gelimi Kazakça, Kıpçak grubundadır ve Türkçe ile arasında çok büyük gramatik farklılıklar vardır. Zaman çekimleri çok farklıdır. Yazım kurallarından söz etmiyorum bile.

Bilimsel çalışmalar gösteriyor ki, Türk dilleri arasındaki karşılıklı anlama oranları sanıldığı kadar yüksek değildir. Azerbaycan Türkçesi ile Türkiye Türkçesi arasında %90 kadar olan karşılıklı anlaşma, Türkmence ile %70-80’lere, Tatarca, Özbekçe ve Uygurca ile %60’lara, Başkurtça, Kazakça ve Kırgızca ile %30-40’lara kadar düşer. Sibirya’da konuşulan Türk dilleri ile bu oran %20’leri geçmez. Çuvaşça ve Yakutça ile neredeyse sıfırdır. Birkaç söz dışında hiçbir şey anlamazsınız. Onlar da sizi anlamaz.

Buyurun size Çuvaşçadan ve Yakutçadan iki örnek:

Çuvaşça: Çul şıvra putat, mínşín tesen vìl şıvran yıvìr.

Türkçesi: Taş suda batar, niçin dersen o, sudan ağırdır.

Yakutça: En olus türgennik sañarağın.

Türkçesi: Sen çok hızlı konuşuyorsun.

Az anlaşılır dediğim diğer dillerinden de birkaç örnek vereyim:

Tuvaca: Çâşkın hûñdan kudupkan ışkaş çâp tur.

Türkçesi: Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyor.

Hakasça: Hacan toğıstı tôssañ, pís sınıhtirga kilerbís.

Türkçesi: İş bittiği zaman, biz denetlemeğe geleceğiz.

Şorca: Parçın kiji, po çarıqqa tuğçatıp, teŋ, poş tuğça.

Türkçesi: Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar.

Altayca: Mege şkolgo bargalaktang ozo lozuñ biçip alar kerek.

Türkçesi: Okula gitmeden önce yazımı yazmam gerek

Başkurtça: Häzír ük kuzgalayık, yukha huñlarbız.

Türkçesi: Şimdi kalkalım, yoksa geç kalacağız.

“Karşılıklı anlama” derken pazarda konuşulan “bu kaça? bu beşe” düzeyine indirgemiyorum elbette. Sayılar neredeyse tüm Türk dillerinde aynıdır. Baş, göz, burun, kulak gibi temel sözler neredeyse tamamında aynıdır. Ama bunlar karşılıklı anlaşma için yetmez. Bilimsel çalışmalar yaparken, bilimin koyduğu kriterlere uymak gerekir.

Başka dil ailelerinde de durum farklı değildir. İspanyolca, Fransızca, Portekizce, Romence, İtalyanca Latin dilleridir. Ancak bunlara Fransız Latincesi, İspanyol Latincesi denmez. Bir Portekizli büyük ölçüde İspanyolcayı anlar. Ama bir İspanyol, Portekizceyi o kadar iyi anlamaz. Gramerleri de Türk dillerinde olduğu kadar farklıdır. Kimse bunların bir lehçe olduğunu aklından geçirmez.

Aynı durum Germen ve Slav dilleri için de geçerlidir.

Türk lehçeleri demek bilimsel olmaktan çok, siyasal bir tercihtir. Ancak bu konuda da bir algı yanlışlığı yapılmaktadır. Türk lehçeleri demek hiçbir şekilde Türk dünyasını yüceltmez. Tam tersine Türk dilleri demek bu algıyı zenginleştirir. Bir dilin, dil özelliğini kazanması aynı zamanda bir kimlik belgesidir. Kimlik gelişimini tamamlamış bir halkın en önemli göstergesi dilidir. Bunu söylemek bölücülük değildir. Sonuçta hepsi Türk dilidir, hepsi Türkçedir.

Tam da bu noktada bir başka kavram kargaşasına değinmek istiyorum.

Türkiye’de henüz Türkoloji çalışmaları yokken ve Atatürk henüz Türk Dil Kurumunu kurmamışken Türk dili üzerine çalışmalar en fazla Rus dil bilimcileri tarafından yapılmaktaydı. Ruslar kendi dillerinde, Türk dilleri için Turkskiy, Türkiye’de konuşulan Türkçe için Turetskiy ifadelerini kullandılar. Bu ifadeler Batı’da Turkish ve Turkic ayrımına yol açtı. Sonunda Türkçede de Türk ve Türki diye bir ayrıma gidildi. Bu çok yersiz bir ayrımdır. Türki demek Türk demenin Arapçasıdır. Orta Asya cumhuriyetlerine, Türki cumhuriyetler denmeye başlandı. Böyle bir şey yok. Türk dünyası Türki değildir. Türk’tür. Yakut da Türk’tür, Kazak da Türk’tür, Gagavuz da Türk’tür, Çuvaş da Türk’tür.

Bu konuda din ayrımı yapan gruplar da var ülkemizde. Müslümanları kendinden görüp, Müslüman olmayan Türkleri dışlayan bir siyaset de var maalesef. Çuvaşlar ve Gagavuzlar Hristiyandır, Karaimler ve Hazar Türkleri Musevidir, Tuvalılar Budisttir, Yakut, Altay, Hakas ve Şor Türklerinin önemli kısmı Şamanisttir, kalanı Hristiyandır. Farklı dinleri içinde barındırmak Türk dünyasının bir zenginliğidir. Hinduizm ve Şinto dinleri dışında dünyadaki tüm dinleri bünyesinde barındıran tek topluluktur Türkler.

Aynı dinlerde olduğu gibi, diller arasındaki farklılıklar da Türk dünyasının zenginliği olarak görülmelidir. Dünyada en yaygın coğrafyada konuşulan dillerdir Türk dilleri. Her dil kendi bölgesindeki unsurlarla etkileşerek bugünkü duruma gelmiştir. Türkiye Türkçesinde ne kadar Fransızca ve Yunanca söz varsa, eski Sovyetler Birliği’nde konuşulan Türk dillerinde o kadar Rusça kökenli söz vardır. Yakutçada, Tunguzca gibi Sibirya dillerinden, Tuvacada Moğolcadan giren sözler vardır. Bunların hepsi dilin doğal gelişiminin bir parçasıdır.

Türk Dillerinin Sınıflandırılması

Uluslararası akademik dünyada kabul görmüş araştırmalara göre Türk dili ailesi içinde 53 farklı dilin bulunduğu tespit edilmiştir. Bunların bir bölümü bugün nesli tükenmiş olan yani kimse tarafından konuşulmayan dillerdir. Bilimsel olarak kullanılan Ethnologue listesinde ise yaşayan 41 dilin olduğu belirtilmektedir. Bugün konuşulan Türk dillerinin sınıflandırılması konusunda bazı küçük görüş farklılıkları olsa da en temel sınıflandırma aşağıdaki şekilde yapılabilir:

Bu tabloyu ben hazırlamadım. Büyük ölçüde hemfikir olduğum için çok temel bir görsel malzeme olarak kullanıyorum. Çok daha ayrıntılı bilimsel şemalar var ama bu yazı için fazla karmaşık olur. Burada benim amacım çok genel bir bilgilendirmedir.

Bu tabloda ölü diller ve Salarca, Teleutça, Dolganca, Halaçça, Kaşgayca, Yugurca gibi küçük topluluklar tarafından konuşulan diller gösterilmiyor.

Yakutça Kuzey Grubu’na dahil edilmiş ancak gruptaki diğer dillerden belirgin farklılıklar gösteriyor. Bazı dil bilimciler Yakutçayı aynı Çuvaşça gibi tek başına ayrı bir dil olarak sınıflandırıyorlar. Burada gösterilmeyen Halaçça da kendi başına ayrı bir grupta gösteriliyor.

Türk dillerinden bazıları büyük bir yok olma tehlikesi ile karşı karşıyalar. Bunlar elli binin altında konuşanı olan diller. İran’da yaşayan Halaçların bilinen sayısı kırk bin dolayındadır. Yazı dilleri yoktur. Sadece sözlü Halaçça konuşmaktadırlar. Bu dil dünyada tehlike altında olan diller listesine alınmıştır.

Sibirya’da konuşulan Şorca, Altayca, Hakasça gibi diller genç kuşaklar tarafından fazla kullanılmadıkları için birkaç on yıl içinde yok olma tehlikesi ile karşılaşacaklardır. Buralarda yaşayan gençler eğitim dilinin Rusça olması nedeniyle kendi ana dillerini yeterince öğrenememe ve gelecek kuşaklara aktaramama sorununu yaşamaktadırlar. Yine Sibirya’daki Türk dillerinden Çulımcayı konuşan sadece 20 kişi kalmıştır. Bu dil için artık ölü dil demek ne yazık ki mümkündür.

Karaimcede de durum iç açıcı değildir. Musevi olan Karaimler, Kırım’da, Litvanya’da ve Polonya’da dağınık olarak yaşayan bir halktır. Dilleri ve kültürleri Tatarlara çok yakındır. Küçük topluluklardan oluştukları için Karaimce ancak küçük gruplar arasında konuşulmaktadır ve onun da nesli tükenmek üzeredir.

Türk dilleri üzerine ülkemizde son yıllarda yapılan çalışmalar artmış olsa da henüz yeterli düzeyde olmaktan çok uzaktır. Burada saymadığım dillerin varlığı dahi ülkemizde fazla bilinmez. Her biri üzerinde sadece kaynak araştırması değil, saha çalışmalarının da yapılması gerekir. Türk dilleri üzerine çalışmaların büyük bölümü yabancılar tarafından yapılmıştır. Dünyada ve ülkemizde, Azerbaycan Türkçesinin bir kolu sanılan Halaççanın ayrı bir dil olduğunu fark eden bir Alman dil bilimcidir.

Ancak bir gerçek daha var ki yabancı dil bilimciler Türkçe bilseler bile diğer Türk dillerini yeterince bilmedikleri zaman, yanlış değerlendirmeler yapabilmekte ve yanlış sonuçlara varabilmektedir. Bu işi en iyi yapması gerekenler, diğer Türk dilleri üzerinde de çalışmış olan Türk dil bilimcilerdir. Tarih, bu sorumluluğu onların omuzlarına yüklemektedir.

Kaynakça:

https://www.ethnologue.com/subgroups/turkic 

Dybo, Anna, The Chronology of the Turkic Languages and the Linguistic Contacts of the Early Turks, Moscow, 2006

Funk, D. A., The Language of the Chulym Turks, Russian Academy of Sciences, Moscow, 2005

Lindsay, Robert, Mutual Inteligibility Among Turkic Languages

Moseley, Christopher, Khakas in Atlas of the World’s Languages in Danger, UNESCO Publishing, Paris, 2010

Potapov, L. P., Ethnic Composition and Origin of Altaians. Science Publishing
House, Leningrad, 1969

Rassadin, Valentin Ivanovich, The Problems of Revival and Preservation of Languages of Some Small Turkic Peoples of South Siberia, Middle-East Journal of Scientific Research, Elista, Russia, 2013

Roos Marti, Hans Nugteren, Zhong Jinwen, The Turkic Language Family, 2009

Salminen, Tapani, Endangered languages of Europe Berlin, 2007

Tekin, Talat, Türk Dilleri Ailesi, Türk Dili Dergisi 37

Tekin, Talat, A New Classification of the Turkic Languages, Türk Dili Araştrmaları 1990, 5-18

Not: Bu yazı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.

Ömer Yalçınkaya

ODTÜ Ekonomi Bölümü’nden 1985 yılında mezun oldu. IBM, DEİK, Siemens ve Koç Grubu’nda çalıştı. ABD, Polonya, Rusya, Özbekistan, Kazakistan, Ukrayna ve Çin’de toplam 18 yıl yaşadı. 80 ülkede bulunmuş bir dünya gezgini. Bir Türkçe sevdalısı. Türkçe ve Türk Dilleri üzerine 35 yıldır çalışmalar yapıyor. Dünya kağıt paraları uzmanı ve koleksiyoncusu. International Bank Note Society’nin (IBNS) Başkan Yardımcısı ve 10 yıldır Yönetim Kurulu Üyesi. Kazakistan’ın Banknotları üzerine İngilizce, Rusça ve Kazakça kitaplar yazdı. İngilizce, Rusça, Ukraynaca, Fransızca ve biraz da Çince dışında birçok Türk Dilini biliyor. İleri düzeyde hayvansever. Fotoğraf ve belgesel tutkunu. Fenerbahçeli. Hepsinden önemlisi bir Türkiye ve Atatürk aşığı.

Previous articleAkrep burcunun olumsuz yönleri
Next articlePara ile hürriyet
ODTÜ Ekonomi Bölümü’nden 1985 yılında mezun oldu. IBM, DEİK, Siemens ve Koç Grubu’nda çalıştı. ABD, Polonya, Rusya, Özbekistan, Kazakistan, Ukrayna ve Çin’de toplam 18 yıl yaşadı. 80 ülkede bulunmuş bir dünya gezgini. Bir Türkçe sevdalısı. Türkçe ve Türk Dilleri üzerine 35 yıldır çalışmalar yapıyor. Dünya kağıt paraları uzmanı ve koleksiyoncusu. International Bank Note Society’nin (IBNS) Başkan Yardımcısı ve 10 yıldır Yönetim Kurulu Üyesi. Kazakistan’ın Banknotları üzerine İngilizce, Rusça ve Kazakça kitaplar yazdı. İngilizce, Rusça, Ukraynaca, Fransızca ve biraz da Çince dışında birçok Türk Dilini biliyor. İleri düzeyde hayvansever. Fotoğraf ve belgesel tutkunu. Fenerbahçeli. Hepsinden önemlisi bir Türkiye ve Atatürk aşığı.

Exit mobile version