Home Serbest Kürsü Halklar mozaiği değil yeni bir halk

Halklar mozaiği değil yeni bir halk

0

Metin Gülbay

Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan halklar var. Ama bazı Türkler bunu kabul etmiyor. Çünkü bazı Türkler kendi etnik kimliklerini herkese dayatmaya çalışıyor. Üstelik bunlardan bazıları Türk kökenli bile değil. “Hepimiz Türk’üz” diyorlar. Hayır, herkes Türk değil, bunu artık çocuklar bile biliyor. Oysa örneğin “Anadolu halkıyız” deseler kimsenin sesi çıkmayacak, çünkü “Anadolulu” diye bir etnik kimlik yok. Çok güzel bir üst kimlik olabilir. Ama Türkler dediğim dedikçi. Niye böyle davranıyorlar bilemiyorum, vardır bir hesapları. Tanıdığım Türkmen kökenli arkadaşlarım arasında etnik kimliğini dayatan hiçbir Türkmen yok. Belki solcu olduklarındandır. Ama solcu olmayanlar arasında da böyle bir savda bulunan yok. İyi arkadaşlar seçmişim demek ki!:))

Şaka bir yana Osmanlı döneminde böyle bir anlayış yoktu. Bugün bazı laiklerin, Türkçülerin, Osmanlı’ya kızmalarının altında biraz da bu anlayış var. Osmanlı etnik kimliklere değil dini kimliklere bakıyordu. Ancak bunu günümüzdeki İslamcıların bakış açılarıyla aynı sanmayın. Osmanlı koca bir imparatorluğu yönettiği için herkese eşit davranmak zorunda olduğunu biliyordu. Osman Bey zamanından beri biliyordu desem pek de yanlış olmaz ki o zaman henüz minnacık bir beylikti. Bu yüzden farklı dini kimliklere bugünkülerle kıyaslarsak çok daha adil davranıyordu. Kendi etnik kimliğini bile merak etmiyordu. 2. Murad’a kadar Osmanlılar etnik kökenini merak etmedi örneğin. Osmanlılar’ın kökeni hâlâ belirsizdir. Kayı boyu kökeni ise bir efsanedir. Dolayısıyla Oğuz boylarından biri olup olmadığı bile belirsizdir. Halil İnalcık Has Bağçede Ayş-u Tarab: Nedimler, Şairler, Mutribler adlı yapıtının 203. sayfasında şöyle der: “Yazıcızade Ali, Tarih-i Āl-i Selçuk veya Oğuzname’yi, 2. Murad emriyle yazmıştır. Bu nokta, Oğuzculuk akımının hanedan tarafından benimsenmiş olduğuna işarettir. Fakat 2.Murad, neden kendi soyunu Oğuz Han’a bağlamak ihtiyacını duymuştur? Bu iddia, Timurluların, Osmanlıları bağımlı bir hanedan gibi görmelerine karşı, tamamıyla siyasi bir tepkiden kaynaklanmaktadır.”

Türkiye’de yaşayanlar çok ama çok farklı etnik ve dinsel kökenlere sahiptir. Bu coğrafyada yaşayanlar toprakları işgal edilince kalkıp başka bir ülkeye gitmedi, yeni gelenlerin içinde eriyip gitti. Ama bu onların etnik veya dini kökenlerinin yok olduğu anlamına gelmiyor. Kaçımızın kökeninde Luviler veya Hititlerden bir babaanne veya Asurlu ya da Frig bir dede yahut Lidyalı bir büyükbaba yatıyor bilemeyiz. Bu gerçeği bilmek zorundayız ki bu ülkede birbirimize saygı göstererek yaşayabilelim.

Ben minik bir araştırma yapmaya çalıştım. Bunu herkes kendi çevresinde yapabilir.

Etrafımdan örnek vererek başlayayım, bizim çevremizdeki tanıdıklarım şöyle: bir Alman hanımefendi, bir Tatar beyefendi, bir Azerbaycan Türkü beyefendi ve eşi Türkmen bir hanımefendi, babası Arap annesi Girit göçmeni bir hanımefendi, Türkmen bir beyefendi ve eşi Bulgar göçmeni bir hanımefendi, bir İngiliz hanımefendi, bir başka Tatar hanımefendi ve eşi (renkli gözlü olduğu için yorum yapamıyorum), her ikisi de Çerkes bir çift, yirmi yılı aşkın bir süredir Kaş’ta yaşayan bir başka İngiliz ve eşi, Türkmen bir aile ama kendilerine Türkmen demiyor Yürük diyor. Bir başka Yürük aile. Anne babası Türkmen İstanbullu bir hanımefendi, diğerlerini tanımadığım için bir bilgi veremeyeceğim.

Türkmenlerin göçerlerine Yürük yerleşiklerine “Manav” denir. Manav Yunanca, Bizanslılar sebze meyve yetiştiren sınırdaki Türkmenlere “manav” demiş, onlar da bu adı etnik kimlik adı olarak kullanıyor. Tanıdığım bazı Manavlar sözcüğün ne anlama geldiğini bile bilmiyordu, bize Manav derler diyorlardı o kadar. Her neyse kendilerini nasıl tanımlıyorlarsa onları öyle kabul etmek gerekir.

Bunun dışında kendilerine Türkmen/Yürük diyen birkaç aile daha var. Burası mahallenin küçük bir bölümü. Esas mahalle kuş uçuşu 50-60 metre yukarıda yer alıyor. Orası çok kalabalık. Muhtarın verdiği bilgiye son seçimde toplam 1300 seçmeni varmış bu mahallenin. Çocukları falan da katarsanız dört bin kişiyi aşkın bir nüfus yaşıyor galiba burada. Yukarıda yerli halk yani Türkmen/Yürükler büyük çoğunlukta.

Bana gelince… Ne olduğum pek belli değil çünkü annem, babam, kardeşim hepimiz renkli gözlüyüz. Anneannem mavi gözlü kız kardeşi de renkli gözlüymüş. Üç tane de erkek kardeşi varmış ama onların göz renklerini bilmiyorum. Annem ve babam, büyükbabam, büyükannem, dedem, anneannem, aynı köyden, Erzincanlı. “Türk’üm” diyorum ama ispat et deseler nasıl ederim bilemiyorum. Kardeşimin eşi Arnavutluk göçmeni bir aileden. Benim eşim Arnavutluk göçmeni bir anne ve Çerkes bir babaya sahip. İlk eşi Trabzonluymuş, epey eskiye gidilse Pontus kökenli olması şaşırtıcı olmaz. Önceki eşim Türkmen/Manavdı. Kardeşimin damatlarının anne taraflarında Selanik kökenlilik varmış. Birinin babası Alevi Türkmen, diğerini ise bilemiyorum.

Arkadaşlarımdan rica ettim bana geniş ailenizden birkaç satırda söz edin diye işte yanıtlar:

“Vallahi ben bu işleri hep karıştırdım, ucunu da bıraktım. Neden? Ben baba tarafından Çerkes’im, annem Çerkes değil Samsun Çarşambalı ikisi de, eşim Alevi Türkmen, kardeşimin karısı Gürcü öbür kardeşimin karısı Kübalı. Damadımın anne tarafı Boşnak, gelin kızım baba tarafından Kürt. Eh şimdi söyle bakalım hangisine kafa yoralım. Geçinip gidiyoruz hiçbirimizin arasında bu konuda sorun yok.”

Bir başka arkadaşımın yanıtı şöyle:

“Babam Sivaslı alevi, annem İzmir Ödemişli Sünni-Hanefi, 17 yaşından beri Aleviyim demem, Alevi kökenliyim derim, dinsel formlar bana uymaz, karım Sünni bir aileden ve onun da dinle ilgisi yok, biz kökenliyiz diyoruz ama kızımız onu da demiyor çünkü o bu formlara girmedi, dört kız kardeşim var damatlardan ikisi Alevi, biri Sünni ve birininki de İskoç. Öbür dünyada çeşit olacak.”

Bir diğerinin yanıtı:

“Aileye Kars yöresinde Türkmen deniyor. Bizim kuşağa kadar evlilikler Alevi olanlarla yapılmış. Bizim kuşakta bu durum değişikliğe uğradı. Sünni, Kürt, Rum, Gürcü, Çerkes kökenli insanlarla evlilikler yapıldı.” 

Bu arkadaşımın Alevi olduğunu ekleyeyim.

Bu da bir başka arkadaşımdan gelen yanıt:

“Bizim atalarımız Orta Asya’dan gelmişler, Selçuklu kökenli. Anne baba aynı köyden dolayısıyla dede ve yukarısı da aynı köyden öz be öz Türk’üz yani. Eski eşim Aleviydi, şimdiki eşim Arap Alevisi. Kız kardeşimin kocası da Alevi. İlk eşim Karaşarlıydı Ankara Beypazarı Karaşar. Aleviler, Türk kökenli onlar da. Kızım Fethiyeli bir Türkmen’le evlendi. Oğlum Ankara’da yaşıyor. Sünni bir kız ile evlendi. Evlendiği kızın annesi Bulgar göçmeni ya da Avrupa’dan bir ülkeden, yani bir göçmen, babası Türk. Tam tersi de olabilir tam emin değilim.”

Araya girip birkaç şey söylemem gerekiyor. Bizdeki etnik ve dinsel zenginlik tabii ki başka ülkelerde de var. Ama onlar bununla övünüyor. Biz ise bunun öneminin farkında değiliz. Etnik zenginliği aşağılık bir şey olarak görüyor çoğunluğumuz. “Hepimiz Türk’üz işte, gerisini karıştırma” diyoruz. Bir Türk olarak soruyorum, niye hepimiz Türk olalım ki? Koca bir imparatorluğun artığı bir ülkede yaşıyoruz. Siyasi sistemimizi değiştirmişiz, iyi de yapmışız ama etnik yapımız hâlâ aynı. Kimse kendi etnik kimliğinden vaz geçer mi? Ben örneğin niye Türk olmaktan vazgeçeyim? Bu zaten bana bağlı bir şey değil ki. Öyle doğmuşum öyle de öleceğim. Bununla ne iftihar ediyorum ne de aşağılık duygusuna kapılıyorum. Ben böyle hissederken bir Kürt, bir Arap, bir Laz, bir Çerkes, bir Boşnak vd. niye başka türlü hissetsin? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak başka bir şey, Türk gibi hissetmek başka bir şey. Bu öyle övünülecek veya yerinecek bir duygu değil ki, doğuştan kazanılan bir kimlik.

 

Çerkesler

 

Tamam, arkadaşlarımın yanıtlarına devam ediyorum.

“Babamın ailesi Siirtli, kendisi Muş doğumlu. Ailesinde Arapça konuşulurdu. Belki Arap kökenliler. Annemin ailesi Diyarbakırlı, kendisi Kütahya doğumlu. Babam Şafi ama pek dindar değildi. Annem Sünni, fakat mezhep farkları hiç öne çıkmazdı. Bizlerin dinle pek ilgimiz yok. Herkesin inancına saygılıyız.”

Yanıtları araya hiç girmeden ve aralık vererek yayınlıyorum.

“Babaannem Gürcü, dedem Türk (galiba), anne tarafım da herhalde Türk. Bu durumda ben kendimi yüzde 25 Gürcü sayıyorum. Eşim Alman. İki oğlan, yüzde 50 Alman, geri kalan da Türk Gürcü karışımı olmalı. Kız kardeşlerim evlenmedi. Biraderin eşinin etnisitesini hiç merak etmedim. Alevilik Sünnilik Türklük Kürtlük çocukluğumdan beri bizim ailede hiç mesele değildi. Sünni olduğumuz halde bizi Alevi sanan da çoktur, çünkü babamın da en yakın dostları Aleviydi.”

“Anne tarafım Midyat Araplarından iken, baba tarafım ise Kürtlerin arasında yaşamış onların kültürlerinden daha fazla etkilenmiş Arap kökenli bir aile. Eşim Sivaslı iken kardeşlerimin eşleriyse Yozgat, Ağrı, Tekirdağ gibi illerden. Ağrılı olan Kürt ancak ben kendimi hiçbir millete veya ırka ait hissedemiyorum.”

“Türk’üm, Yörüğüm, yani Türkmen’im. Tahminim, Yavuz’dan sonra asimile olmuş bizim atalar. Yerleşik hayata geçiş süreci bile yeni diye düşünüyorum. Şu anda Türkiye’de en avantajlı görünen demografik dilimdenim. Türk, Müslüman, Sünni. Abim Uşaklı bir Türkmen Yörük ile evli, ikinci abim köyden komşu kızı ile evlendi, üç numara benim, Kars kökenli, İstanbul’da yaşayan bir hanımefendiyle evlendim. Sülalesi, ‘yerli’ diye bilinenlerden. Oradaki ‘Yerli’ denilenlerin kökeni de Karaman tarafı imiş, dinlediklerimden anladığım kadarıyla. Kız kardeşim akraba evliliği yaptı. Beş numara köyden komşunun oğlu ile evli yani, Yörük/Türkmen o da.”

“Ben ve kız kardeşim dahil anne baba Osetyalıyız(*)(**) biz. Ben ilk iki evliliğimi Türkler ile yaptım. Sonra bir Ubıh*** ile evlendim. Kız kardeşim bir Türk ile evli. Dayı kızları Türk ve Çerkes karışımı kişilerle evlendi. Amca kızları Türk ve Kürt karışımı evlilikler yaptı. Dayı ve amcaoğulları da aynı şekilde Kürt ve Türk ve Çerkes kökenli kişilerle evlendi. Valla Japon, Çinli falan olsa renkli derdim ama bizim evlilikler bayağı renksiz.” J

“Annemin babasının dedesi Malatya’dan göçüp Gemlik’e gelen bir Kürt’müş. Muhtemelen oralardaki zulümden kaçmıştır. Yani annemin babası, asimile olmuş üçüncü kuşak bir Kürt. O kadar asimile olmuş ki çetesiyle birlikte Kuvayı Milliye’ye katılmış. Kemal Tahir’in Kurt Kanunu kitabının bir bölümünde adı geçen bir çete reisi. Annemin annesi ise Gemlik’in Gedelek köyünden. Daha fazla soy kütüğüne ulaşamadım. Çünkü annem iki yaşındayken ölmüş. Annem Gemlik doğumlu, devletin parasız yatılı okuttuğu Cumhuriyet kızı.

Babamın babası, yani büyük babam Varna doğumlu. Kökeni Karamanoğulları Beyliği. Müslümanlığı kabul etmeyi reddettiğinden ve son kabul eden beylik olduğundan, oradaki -demografik yapıyı değiştirmek adına- Karamanoğulları Balkanlar’a sürülmüş. Dedemin ataları da Varna’ya yerleştirilmişler. Dedem, 1894 yılında dört yaşındayken İstanbul’a gelmiş.

Babaannemin annesinin soyu da Osmanlı tarafından Bulgaristan’ın Kazanlık iline yerleştirilenlerden geliyor. Babaannemin babası yani anne tarafından babamın dedesi ise Kayı boyunun Keçililer aşiretinin Fevziler kolundan. Babaannem ve ailesi Yunanlar Gemlik çevresini işgal edince her şeylerini bırakıp İstanbul’a kaçmışlar. İstanbul’da babaannem dedemle evleniyor. Babam İstanbul doğumlu.

Eşimin babasının ailesi mübadeleyle 1924’te Midilli’den gelmiş. Cunda’ya yerleştirilmişler. Annesi ise Selanik’ten gelip Cunda’ya yerleşen bir ailenin kızı. Eşimin baba tarafından dedesi Cunda’ya nahiye müdürü olarak görevi gereği gelip, sonrasında da Cunda’ya yerleşmiş. İlk eşim yani oğlumun babası ise Silivri’nin yerlisi olduklarını söylerdi. Kökenini bilemiyorum. Fevkalade karışık değil mi? Şimdi soruyorum? Bu durumda Türk kimdir?”

İki tane Arap kökenli aile var tanıdığımız ancak her ikisinden de gelen sözlü yanıtlar farklı. Bir tanesi yedi kardeşmiş, biri erkek altısı kadın. Ancak bana yanıt gönderen arkadaşım ablalarının veya kız kardeşlerinin eşlerinin kökenini hiç bilmiyor. Demek ki öyle bir şeyi hiç dert etmemişler. “Halalardan biri Kürt kökenli bir enişteyle evliymiş galiba” dedi. Arkadaşımın damadı İngiliz onu biliyorum. Şu andaki eşi de Türkmen asıllı, Antalyalı.

Diğer ailede ise hem erkek hem de kadın Arap kökenli ve kardeşler de hep Arap kökenlilerle evlenmiş. Hatta akraba evliliği yapmış çoğu. Bir tane evlilik hariç hepsi Arap kökenlilerle yapılmış. O tek evliliğin de kiminle yapıldığını hatırlamıyor arkadaşım. Ama çocuklar Arap kızlarla evlenmemiş.

Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. Türkiye’de böyle aileler çoğalıyor. Benim arkadaşlarım 60 yaş kuşağındaki insanlar. Yani bizim zamanımızdaki ailelerle şu anda kurulan ailelerin durumları birbirinden farklı. Çevremde tek bir etnisiteden evlilik yapmış ve halen de böyle giden insan sayısı giderek azalıyor. Herkes birbiriyle evlenmiş. Biliyorsunuz gönül ferman dinlemez örneğinde olduğu gibi, gönül etnik kimlikleri aşıyor da aşıyor. Sonuçta önemli olan aşk, değil mi? Aşk da etnik kimlik, dinsel kimlik, şu kimlik bu kimlik tanımıyor. Bazı arkadaşlarım bu soruyu sorduğum için biraz kızdı galiba “ne önemi var ki” dediler. Ama beni gerçekten tanıdıkları için yine de yanıt verdiler. Yazmamın amacı nisanların etnik kimliklerini didiklemek değil tam tersine artık etnik kimliklerin bir öneminin kalmadığını, insanların evlenirken bunu hiç dikkate almadıklarına dikkat çekmek.

Çoğu insan Türkiye için yanlış tanımlama yapıyor. Sanki Türkiye’deki halklar şöyle yaşıyor: Kürtler güneydoğu ve doğuda ve biraz da büyük kentlerde, Lazlar Artvin’de ve çevresinde, Çerkesler, Kayseri’de, Ege bölgesinde, Arnavutlar İstanbul ve birkaç ilde, Balkan göçmenleri Bursa’da, Bulgar göçmenleri daha çok Trakya’da, bu anlatım böyle uzayıp gidiyor. Veya aileler aynı ilde ve hatta mahallede yaşıyorlar ama bir aile tamamen Türkmen, diğeri tamamen Çerkes, bir diğeri tamamen Kürt falan. Ama gerçekte böyle yaşamıyoruz. Birbiriyle iç içe geçmiş, aileler oluşturmuş durumdayız. Yani ortada mozaik falan yok. Yeni bir halk var. Zengin bir DNA çeşitliliğine sahip, kimlikleri kaşıyan “mikroplara” karşı dirençli bir topluma sahibiz aslında. Bu ailelerin sayısı da giderek çoğunluğu oluşturuyor. Eski gelenekler artık yeni nesiller tarafından uygulan(a)mıyor. Çünkü günün koşullarına hiç ama hiç uymuyor bu gelenekler. Hele akraba evliliklerinin sakat çocuklara neden olduğunu artık sağır sultan bile bildiği için bundan kaçınıyor gençler. Osmanlı döneminde de bu birazcık böyleydi sanırım, bugünkü kadar değilse de. Bu konuda bir araştırma yapılsa ne iyi olur!

Etnik kimlik meselesini hiç dert etmeyelim. Bunu söylerken reddedelim anlamında değil, tam tersi bunu dert haline getirmeyelim çünkü kimse artık böyle bir şeye hiç önem vermiyor demek istiyorum.

Dilerim yanlış anlamaya neden olacak şeyler söylememişimdir.

Karagöz oyununda Karagöz’ü seslendiren/oynayan kişinin izleyicileri gücendirecek, incitecek bir söz söylemesi üzerine söylenmiş bir deyimdir. Bilmeden, istenmeden yapılan bu eylemden dolayı seyirciden af diler Karagözcü: Her ne kadar sürçü lisan ettiysek af ola.

Ben Metin Gülbay, herkese keyifli bir hafta sonu dilerim.

 

KAYNAKLAR

* Osetler: 19. yüzyılın ikinci yarısından, Kafkas Savaşı’nın sona ermesinden bu yana Kuzey Osetya-Alanya’dan göç etti. Hemen hemen her göçmen, Rus fethinden kaçan Oset Müslümanıydı. Bugün büyük çoğunluğu Ankara ve İstanbul’da yaşıyor. Orta ve Doğu Anadolu’da 24 Osetya köyü vardır. Osetler Türkiye’ye göç ve ardından gelen olayların kendi geçmişine bağlı olarak üç ana gruba ayrılır: Kars ve Erzurum’da yaşayanlar, Sivas, Tokat ve Yozgat’ta yaşayanlar, Muş ve Bitlis’te yaşayanlar. Türkiye’de 20 ile 100 bin arası Osetyalı olduğu tahmin ediliyor.

https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%27deki_Osetler

** Osetler Osetya’nın yerli bir etnik grubu olan İranlı bir ulustur. Oset, Gürcülerin bu halka verdiği isimdir. Osetlerse kendilerine İron, ülkelerineyse İrişton derler. Osetler’in çoğunluğu Rusya’ya bağlı Kuzey Osetya’da ve Gürcistan’la yaşanan savaştan sonra Rusya tarafından bağımsızlığı tanınan Güney Osetya’da yaşamaktadır. Dilleri Hint-Avrupa dil ailesinin İrani Diller koluna bağlı Osetçedir. https://tr.wikipedia.org/wiki/Osetler

*** Çerkes boylarından biridir. Son Ubıh’ın 1992 yılında ölmesiyle bu dili konuşan kimse kalmamıştır. Ubıhlar yarı göçebe olarak yaşıyorlardı. Sünni Müslüman olan Ubıhlar, bugünkü Soçi civarında Rus  birliklerine yenilerek 1864 yılında bütün bir nüfus olarak Osmanlı topraklarına göç etti. Çoğunluğu  Türkiye’de, Sakarya’nın Sapanca yöresine ve Balıkesir ilinin Manyas ilçesine yerleşti. Bu nüfusun önemli bölümü, aynı tarihlerde göçle gelen diğer Çerkes boyları ile karışmıştır. İlk göç eden Ubıhların çocuklarından biri Abdülmecid’in eşi ve II. Abdülhamid’in manevi annesi olan Rahime Piristû Valide Sultan’dır. Göç eden Ubıhların bir sonraki nesil çocuklarından birisi de II. Abdülhamid’in eşlerinden  Ayşe Dest-i Zer Müşfika (Kayıhan) Kadın Efendi’dir. https://tr.wikipedia.org/wiki/Ub%C4%B1hlar

 

Metin Gülbay

İlk haberi 1982'de staj yaptığı Nokta İnsanlar dergisinde yayınlandı. Özgür Gündem, Evrensel, Radikal gazeteleriyle, CNNtürk ve Skytürk televizyonlarının kuruluş ekibinde yer aldı. Kırk yılda birçok yayında çalıştı. Gazeteci meslektaşlarıyla birlikte hazırladıkları üç kitap çalışması bulunuyor, dördüncüyü kendi başına yaptı. 2003 sonu ile 2012 başı arasında Dünya Yayın Grubu'nda Ajans Dünya'nın genel yönetmenliğini yürüttü. 2014'te meslektaşı Adnan Genç ile Ortakhaber.com haber sitesinin yayınına başladı. 2,5 yıl süren yayını açılan davalar nedeniyle bitirmek zorunda kaldılar. Çeşitli internet sitelerine tarih ve bilim yazıları yazarak emeklilik hayatını sürdürüyor.

Previous articleRuslar kaçar ama asla teslim olmaz!
Next articleBir zamanlar sosyalist olimpiyatlar vardı
İlk haberi 1982'de staj yaptığı Nokta İnsanlar dergisinde yayınlandı. Özgür Gündem, Evrensel, Radikal gazeteleriyle, CNNtürk ve Skytürk televizyonlarının kuruluş ekibinde yer aldı. Kırk yılda birçok yayında çalıştı. Gazeteci meslektaşlarıyla birlikte hazırladıkları üç kitap çalışması bulunuyor, dördüncüyü kendi başına yaptı. 2003 sonu ile 2012 başı arasında Dünya Yayın Grubu'nda Ajans Dünya'nın genel yönetmenliğini yürüttü. 2014'te meslektaşı Adnan Genç ile Ortakhaber.com haber sitesinin yayınına başladı. 2,5 yıl süren yayını açılan davalar nedeniyle bitirmek zorunda kaldılar. Çeşitli internet sitelerine tarih ve bilim yazıları yazarak emeklilik hayatını sürdürüyor.

Exit mobile version