
İçimdeki katil
Erdal Çolak
Eğer bir hastalık küresel çapta yayılım gösterirse, bir bölgeyi ya da belirli bir ülkeyi değil bütün ülkeleri etkileyecek duruma gelirse işte o zaman pandemi kabul ediliyor. Tıpkı, şu ana kadar bütün dünyada 28 milyona yakın kişiye bulaşan, 900 bine yakın kişinin yaşamına mal olan koronavirüs gibi...
Mesela zika, sers, sars, ebola, kuş gribi, domuz gribi gibi salgınlar içinde bulunduğumuz yüzyılda nispeten küçük çapta salgınlardı. Fakat Covid-19 bütün dünyayı etkisi altına aldı. Çin’in Wuhan kentinde çıktığında hiç aklıma gelir miydi benim içimde de "yuva" yapacağı! Ama yaptı… Emin değilim ama virüs herkeste olduğu gibi bana da sanırım solunum yolu ile bulaştı.
Uzmanların “inkübasyon dönemi” dedikleri bir “kuluçka” dönemi var. Benim tahminim kuluçka süresinin 2-12 gün olduğu yönünde. Hiçbir şeyin farkında değildim. Galiba hastalığı kızım ağır bir ameliyat geçirince, moralimin bozukluğu nedeniyle tedbir almayı ihmal ettiğim için hastanede kaptım. Bende kendisini ateş, öksürük ve nefes darlığı, boğaz ağrısı belirtileriyle gösterdi.
Meğerse her gün bir yerlerde herkesin konuştuğu bu Covid-19 artık içimdeymiş! Tam 10 gün benim ”misafirim” oldu. Aslında ölüme ne kadar yakın olduğumuzu bu virüs hatırlatıyor. Koronavirüs hâlâ karşımızda, bütün dünyaya meydan okur gibi ”Ben buradayım” diyor. Her ne kadar ilk ortaya çıktığı günden beri çeşitli tedavi yolları aranıyorsa da şimdilik nafile, sıfıra sıfır elde sıfır…
Eskiden dünyada sorunlar kısmen yereldi, herkes acısını tek başına yaşıyordu. Fakat Covid-19 evrensel, bütün insanlığa ait acı bir gerçekle karşılaşmamıza yol açtı. Bu virüs bize paranın, silahlanmanın boş olduğu ama insanlığın birbiriyle kenetlenmesi gerektiği konusunda iyi bir ders verdi. Ne kadar da güzel ifade etmiş dünyanın en mazlum halklarından birini temsilcisi olan Kızılderili Şef Seattle:
“Beyaz Adam annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. Onun ihtirası, toprakları çölleştirecek ve dünyayı yeyip bitirecektir. Biz Kızılderililer, Beyaz Adam’ın kurduğu kentleri de anlayamayız. Bu kentlerde huzur ve barış yoktur, bir çiçeğin açarken çıkardığı tatlı sesler, bir kelebeğin kanat çırpışları duyulamaz. Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”
Bence dünya eskisi gibi olmayacak. İnsanlığın her şeyi yeniden sorgulaması ve artık kaliteli bir yaşam sürdürmesi gerekiyor. Salgınla birlikte temiz havanın, suyun, toprağın, güneşin kısacası doğanın önemini, değerini anlamak zorundayız.
Covid-19 insanı hem bedenen hem de ruhen derinden etkiliyor. Her şeyden önce yalnızlaşıyorsunuz. Bir odanın içinde sadece kendinizle beraber kendi hırıltılı nefesinizi duyuyor, ara sıra bilinçsiz bir şekilde ağlıyorsunuz. Ailenizden izole oluyorsunuz. Çocuklarım hastalandığımı duyduğunda arkadaşlarına babalarının virüse yakalandığını nasıl söyleyecekleri kaygısına kapıldılar. Ağladılar, benim için değil sadece...
Bu dönemi nasıl atlattım?
Depresyondan, moral bozukluğundan ve üzüntüden uzak durabilmek için aile üyelerimle, arkadaşlarımla, komşularımla camdan iletişim kurup selamlaşıyordum. Bazıları yiyecek getirdiğinde öyle tepkiler veriyorlardı ki, virüs sanki benim içimden çıkıp onların üzerine atlayacak gibiydiler. Hepsinin yüzündeki acıyı, korkuyu hissediyordum. Yakınlarımla görüntülü konuşmalar yaptığımda kimi zaman ”İyi değilsin, yüzün benzin solmuş, sararmış, göz altların morarmış. Bugün yorgun gibisin...” dediklerinde bazen gece yarılarına kadar sessizce ağlıyordum.
Evet, asıl olan virüsün kişinin vücut bütünlüğüne ve yaşam kalitesine doğrudan travmatik bir etki yaptığı gerçeği. Hangi saatte ne yersem yiyeyim hiçbir şeyden tat alamıyordum. Sanki hep bir uçakta yolculuk yapıyormuş gibi tat alma duygumu kaybetmiştim. Bireysel sağlığımı ve sosyal hayatımı bu kadar derinden etkileyen salgın ülkeleri de aciz durum düşürmüştü, hani o siyasal, ekonomik, askeri ve teknik açıdan büyük imkanlara sahip olan sözde gelişmiş ülkeleri.
Modern kent yaşamının karmakarışık insan ilişkilerini ne hale getirdiğini ben de tecrübe ettim. Hastalığı atlattıktan sonra bana selam veren ya da benimle oturan herkeste birden aynı anda karın ağrısı başladı. Psikolojik tabii.
Komşum Ergin sigarayı bırakmıştı. Benim koronoya yakalandığımı öğrenince korkudan hemen bir karton sigara almaya gitmiş. Neymiş, virüs sigara içenlere yaklaşmıyormuş!
En olumlu tarafı ise sizi seven, değer veren insanların araması, beni en çok mutlu eden onların telefonlarıydı. Her şeye rağmen aileniz ve dost bildiğiniz insanlar sizi hayata bağlıyor. Gece yarılarında iyileşmem için bana destek olan melek gibi arkadaşlarım olduğunu gördüm. Binlerce mesaj adeta unutturuyor hastalığınızı.
Beni en çok üzen korona süresince çocuklarıma sarılamamak, onları koklaya koklaya, sindire sindire öpememek oldu. Nisa ve İsra ”Baba sana sarılmak istiyoruz. Seni özledik...” diyordu.
Bugün artık koronavirüsü içimden çıkarıp attım. Mutluyum, umutluyum! Herkesi, hayatı seviyorum. Virüsün çok güçlü olduğunu gördüm ama sabırla, metanetle uğurladım. Geriye ne kaldı? Bu şiir kaldı:
SENİ DÜŞÜNDÜM SEVGİLİ
Düşünce gönlüme bir alev
Ruhuma dayanılmaz ıstırap gelir
Yüreğim ortada
Sanki atesin son kor haliyle
Eylülün ortasında
Ateş külünün arasında
Ha yandı yanacak yüreğim
Acının hikayesi bedelleri ödenmiş acılar
Ağlamak kolay, gözyaşı çok zor inan
Ruhen yalnız sensiz senin sessiz bedenin
Ruhumu tutan yok senin gibi sevenim
Sen tek yoldaşım, sırdaşım, benim
Beton yığınlarının arasında kalan yüreğim
Sevdana, aşkına, yüreğimin
Sensiz yalnız, senin endamın
Sorma seni göremediğim günden beri
Tarumar, boynu büküğüm
Damlayan gözyaşındı, gözünden değil
Yüreğinden yüreğime sevgin delil
Hem sevdan hemde gözlerin bende
Bilirim sevgili gözyaşın acının ıslak imzası gibi.
Bilirsin ki kalbim işte hep çarpar senin için
Hayat bu işte herkes yaşıyor kendi hikayesini
Şimdi karanlık bir köşede yaşama hevesimi
Yüreğime çökmüş karanlığı gibi bir gecenin
Yapmacık gelip geçici çok misafirim
Gelip gidenle yerin dolmaz sevenin
Gecenin sessizliğinde gözlerim ağlar bilirim sessiz
Yağan yağmur damlasında yüreğim sızlar
Her damlada sevginin fısıltısı ruhumda
Özgür değilim biliyorum bedenim tutsak hastalığa
Faydası olmaz bilirim göndersen bana sevgini kucak kucak
Bu yürek inan hiç susmayacak
Yalnız kalarak, yalnızlığımın içine dalarak
Bu sabah yine düşünerek, hayalini sararak
Yüzündeki, tenindeki o kokuyu alarak
Ağladığımı bağırarak, haykırarak
Ben seninle yaşadığım her şeyi
Paylaşmak istiyorum sebepsiz sebepli
Gözlerimi kapadım, resimdeki
Açık kırmızı gül desenlerine belki
Hiçbir şey düşünmeden, hiçbir şeye bakmadan
Kalbimde sonbahardan kalma yapraklar
Ne bir ses ne bir nefes
Seni düşündüm!.. SEVGİLİ