Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, uluslararası alanda üstlendiği diplomatik inisiyatifler ve yeni dış politika açılımlarıyla dikkatleri üzerine çekiyor.
Batılı gözlemciler Erdoğan’ın bu hamlelerini, yaklaşan seçimlerde büyük bir hezimetin önüne geçebilme çabası olarak yorumluyor.
Bir yandan Rusya ile yakın ilişkilerini sürdüren Erdoğan, diğer yandan Ukrayna’ya destek vermeye devam ediyor. Perşembe günü Ukrayna’yı ziyaret Erdoğan, hem Kiev hem Moskova ile görüşebilen bir kaç liderden biri olduğunu bir kez daha gösterdi.
Uzmanlar, Erdoğan’ın son diplomatik adımlarıyla Batı’ya, bölgede sorunların çözümünde yok sayılamayacak, vazgeçilemez bir muhatap olduğu mesajını vermeye çalıştığını düşünüyor. Erdoğan’ın ayrıca bu yolla iç kamuoyunda da imajını güçlendirmeyi hedeflediği, kendisini önemli bir uluslararası lider olarak göstermeye çabaladığı yorumları yapılıyor.
ABD’nin saygın düşünce kuruluşlarından Alman Marshall Fonu’nun (GMF) Başkan Yardımcısı ve Brüksel Direktörü Ian Lesser, “Cumhurbaşkanı Erdoğan ve izlediği politikalar hakkında eleştirilecek çok şey olsa da, Türkiye’nin Ukrayna savaşı ile ilgili olarak, tahıl koridorlarının açılması başta olmak üzere çok büyük ustalıkla, çok olumlu işler başardığını da kabul etmek lazım” şeklinde konuştu.
Son gelişmeler hakkında DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Ian Lesser, Erdoğan’ın son dönemde dış politikada “vites değişikliğine gittiğini”, yeni bir tür aktif dış politikaya yöneldiğini kaydetti.
ABD ile yeni temaslar, İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesi, Mısır açılımı ve Doğu Akdeniz’e daha soğuk kanlı bir siyaset izlenmesinin dikkat çekici olduğunu belirten Lesser, “Erdoğan’ın tutumunda olumlu yönde takındığı değişiklik Türkiye’de yapılması öngörülen seçimlerle mi ilgili? Gayet tabii ki öyle… Ama partnerleri olarak, Türkiye’nin çok milliyetçi ve agresif bir tutum takınmasındansa, bu tür bir rolü üstlenmesini tercih ettiğimiz de bir gerçek” görüşünü dile getirdi.
Ancak Erdoğan’ın, son yıllarda Batı ile Türkiye arasında zedelenen güveni onarabildiğini söylemek ise çok güç.
Son haftalarda Batı basınında çıkan haber ve yorumlarda, “Erdoğan’ın riskli oyunu” gibi başlıklar dikkat çekerken, Rusya ile ilişkileri geliştirmeye devam etmesi eleştiriliyor, Batı ile Rusya arasında tırmanan gerilimi kendine çıkar sağlamak için kullandığı, ikili oynadığı yorumları yapılıyor ve çok hassas ince bir çizgide siyaset yürüttüğüne dikkat çekiliyor.
Batılı başkentlerin, NATO üyesi Türkiye’nin, Ukrayna’yı işgal girişimi nedeniyle ağır yaptırımlar uygulanan Rusya ile ilişkileri derinleştirilmesinden rahatsızlık duyduğuna işaret ediliyor.
Bazı yorumlarda, Türkiye “Black Knight” olarak adlandırılan ve “yaptırımları işlevsiz hale getiren ülke” olmakla suçlanıyor. Hatta bu nedenle ileride Batı’nın ikincil yaptırımlarına hedef olabileceği iddia ediliyor.
Dengeleme çabası
Erdoğan, “dostum” diye hitap ettiği Putin ile son bir ayda iki kez yüz yüze görüşürken, Moskova ile ilişkileri geliştirme adımlarını da sürdürüyor. Batı’da kuşkulara ve tepkilere yol açan bu politikayı dengelemeye çalışan Erdoğan’ın, bu tepkilerin arttığı bir dönemde Ukrayna’yı ziyaret etmesi dikkat çekti.
Ziyaret sırasında Erdoğan, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’ye güçlü destek açıkladı. “Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne ve egemenliğine desteğimizi bu vesileyle bir kez daha vurguladım” diyen Erdoğan, Rusya saldırılarında altyapısı büyük zarar gören Ukrayna şehirlerinin yeniden imarı için gereken desteği vermeye hazır olduğunu söyledi.
Erdoğan’ın Ukrayna ziyaretinde verdiği mesajlar, Batılı başkentlerde yakından izlenirken, Ankara’nın siyaseti konusunda kuşkuları tümüyle ortadan kaldırmadı.
Berlin merkezli Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) uzmanlarından Daria Isachenko, Rusya’nın Ukrayna savaşı sonrasında yaşanan gelişmelerin, Batılı müttefiklerinin gözünde Türkiye’yi hem önemli bir muhatap, hem de zor bir ortak haline getirdiğine işaret etti.
DW Türkçe’ye değerlendirmelerde bulunan Isachenko, Batılı müttefikleriyle Türkiye arasında yaşanan gerilimlere ve zorluklara rağmen bu ilişkilerin önem taşıdığını vurgularken, şöyle devam etti:
“Türkiye, Batı için aynı zamanda hem bir partner hem bir sorun. Bazı alanlarda Batı’nın Türkiye’ye ihtiyacı var, Türkiye bir partner. Diğer bazı alanlarda ise Batı için bir sorun, gerilimler devam ediyor. Peki, bu ilişkinin alternatifi ne olabilir? Ya Türkiye tam anlamıyla bir partner olur, ya da Batı’nın karşısına aldığı bir ülke olur. Sadece iç siyasi gelişmeler nedeniyle değil, jeopolitik gerilimler nedeniyle de tarafların tam anlamıyla bir ortaklık kurabilmeleri mümkün görünmüyor. Ama Batı’nın Türkiye’yi tamamıyla karşısına alması da, ne Batı için ne de Türkiye için bir seçenek olabilir.”
Batı başkentlerinde, diplomasi kulislerinde, Erdoğan’ın “kaygan bir zeminde” hareket ettiği, Putin ile işbirliğini geliştirmesinin, Batılı müttefikleriyle Türkiye arasında yeni gerilimlere yol açabileceği konuşuluyor.
Rusya’nın kendisine uygulanan yaptırımları Türkiye üzerinden delmesi, yaptırımların anlamsız kalması durumunda, Batılı ülkelerin buna karşı adımlar atması gerekeceğini vurgulayan diplomatlar, bunun da Türkiye ekonomisi için riskli sonuçlar doğurabileceği belirtiliyor.
“Türkiye’nin bu konuda ‘yasaklanmamışsa, yapılabilir’ ilkesine dayandırdığı bir politika izliyor” diyen CATS uzmanı Daria Isachenko ise Batı’nın sadece basın üzerinden, endişe ifade etmek yerine, Türkiye’nin Rusya ile işbirliği konusunda varsa kırmızı çizgileri bunu netleştirmesi gerektiğini söyledi.
Isachenko, “Ankara’ya da bunları, olası sonuçları ile birlikte, net olarak iletmesi gerekiyor. Çünkü tercihleri, olası sonuçlar da belirliyor” dedi.
Ankara için çizilen sınır ne?
GMF Başkan Yardımcısı Lesser’e göre Türkiye’nin, Ukrayna ile Rusya arasında izlediği politikasında, dengenin muhafazası, özellikle de uzun vadede, çok güç.
Lesser bu konudaki endişelerini şu ifadelerle aktardı:
“Türkiye’nin Rusya ile iktisadi, siyasi çok grift ilişkileri var. Özellikle Suriye gibi ihtilaflar nedeniyle bunun hiç de kolay bir ilişki olmadığı açık. Türkiye’nin Batı’nın yaptırımlarına güçlü destek vermesi ile ilgili zaten çok büyük bir beklenti yok. Ama önümüzdeki dönemde Türkiye’nin Rusya’ya yaptırımların etrafından dolanmasına ne ölçüde imkan tanıyacağı, hem Washington hem Brüksel’i, hem de diğer Avrupa başkentlerini endişelendiriyor.”
Türkiye’nin Rusya’ya ihracatının son üç ayda geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 46 artış göstermesi, Batılı başkentlerde dikkatlerden kaçmadı.
Ankara ile diplomatik temaslarda, Rusya’ya yaptırımlar konusunda hassasiyetlerin sürekli olarak dikkate getirildiği ifade ediliyor.
Türkiye ile Batılı müttefikleri arasında güvensizliğe yol açan ve bugüne kadar çözüme kavuşturulamayan çok konu bulunduğuna dikkat çeken Ian Lesser, Moskova’nın ikinci parti S-400’ler konusunda anlaşma yapıldığını duyurması sonrasında yeni gerilimlerin yaşanabileceği konusunda da uyardı.
Lesser, “Türkiye’nin ikinci bir S-400’ü teslim alma ve bu sistemin kimi parçalarını Türkiye’de üretmesi olasılığı, Türkiye-Batı ilişkileri, özellikle de Ankara’nın Washington ile ilişkileri için fevkalade olumsuz bir gelişme olur. İşte o zaman Türkiye, mutlak surette, yeni F-16 alımı ihtimaline veda etmek zorunda” görüşünü dile getirdi.
Türkiye, Washington’un “yaptırım uyarısına” rağmen Rusya’dan satın aldığı S-400 hava savunma sistemi nedeniyle F-35 programından çıkartılmış, satın aldığı 8 adet F-35’i de teslim alamamıştı. Üstelik ABD, CAATSA yaptırımlarını uygulama kararı alarak, NATO üyesi Türkiye’yi hasımlara uygulanan yaptırımlar kapsamına dahil etmişti.
GMF Brüksel ofisi Direktörü Lesser, son gelişmeleri değerlendirirken, şunları söyledi:
“Bakın Türkiye, şu sıralar ABD Kongresi’nin bu F-16 paketine onay vermesi için canla başla çalışıyor, çok çaba gösteriyor. Biden yönetimi, Türkiye’nin bu talebine kapıları açmış durumda ama kanımca henüz aktif bir şekilde kongre nezdinde ağırlığını koymuş değil… Ve şu açık: Türkiye’nin S-400’lerle ilgili tedarik sürecini herhangi bir şekilde sürdürmesi ya da kendisinin kimi parçalarını üretecek olması, zaten çok ama çok kötü bir noktada olan Türkiye algısını daha da ağırlaştırır. Hem de çok!”
S-400 gerilimi ve Erdoğan’ın Putin ile derinleştirdiği ekonomik ilişkiler nedeniyle Türkiye Batı’nın yakın markajında.
Putin’in Türkiye’deki seçimler öncesinde, ne tür manevralara girişebileceği, seçimleri etkilemeye yönelik olası hamleleri de yakından izleniyor.
Ukrayna savaşı nedeniyle uluslararası alanda yalnızlaşan, Batı’nın ağır yaptırımlarına hedef olan Putin’in, Erdoğan liderliğindeki Türkiye ile ekonomik, siyasi ve askeri işbirliğini sürdürebiliyor olması Moskova için büyük önem taşıyor.
Rusya’nın, Erdoğan’ın elini güçlendirecek adımlar atabileceği, ancak bunun karşılığında da Ankara’dan kendi lehine hamleler beklediği, diplomasi kulislerinde konuşuluyor.
Enerji, doğalgaz, turizm ve ticaret gibi birçok alanda elinde kozlar bulunduran Putin’in, Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin bir operasyonuna yeşil ışık yakıp yakmayacağı, Ankara ile Şam arasındaki normalleşme sürecinde ağırlığını koyup koymayacağı da merak ediliyor.
Putin’in desteği yeter mi?
Türkiye-Rusya ilişkilerini yakından izleyen CATS uzmanı Daria Isachenko, DW Türkçe’nin bu konudaki sorularını yanıtlarken, “Putin Erdoğan’ı destekleyecek nitelikte hamlelerde bulunsa bile bunun olası seçim sonuçlarını Erdoğan lehine değiştirebilecek, tek başına yeterli olabilecek nitelikte olabileceği kanaatinde değilim. Çünkü Erdoğan içeride ekonomi ve sığınmacılar krizi gibi ciddi sınamalarla karşı karşıya” şeklinde konuştu.
Putin ile Erdoğan arasındaki “liderler diplomasisinin” her iki taraf için de işleri kolaylaştırdığını ancak Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin kişilerin ötesine geçen, karmaşık ve yapısal yönleri bulunduğunu vurgulayan Isachenko, şu değerlendirmesini aktardı:
“Erdoğan’ın yönetimde olmadığı bir Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinde mutlaka bir değişim olur. Ama ben Rusya ile Türkiye’nin işbirliği yaptığı, ekonomi, ticaret veya bölgesel ihtilaflar gibi konuların, kişilerle, liderlerle sınırlı konular olduğunu düşünmüyorum.”
Rusya, son yıllarda Türkiye’nin S-400 krizinde olduğu gibi Batı ile ilişkilerinde yaşanan krizleri “provoke eden”, bu ilişkilere “çomak sokan” bir aktör olarak tanımlanıyor.
CATS uzmanı Daria Isachenko ise, aslında Rusya’nın çok da bir şey yapmak zorunda kalmadığını söyledi.
“Çünkü gerçek şu ki, Batı ile Türkiye arasında yeterince sorunlar mevcut” diyen Isachenko, zaten bu sorunların da Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşmasını kolaylaştıran etken olduğunu kaydetti.
(Değer Akal, DW Türkçe)