Home Serbest Kürsü Âdem ile Havva’yı nereden biliyoruz?

Âdem ile Havva’yı nereden biliyoruz?

0

Metin Gülbay

Âdem ile Havva adları Türkiye’de cumhurbaşkanı dahil birçok kişiyi heyecanlandırdı, bildiğiniz nedenlerle. İş o noktaya vardı ki dillerin kökünden sökülmesi bile gündeme getirildi. Dil kesmenin yeterli olmayacağını düşünen bir güruh da kafaların koparılmasına kadar vardırdı işi. İyi de kim ki bu iki kişi, neden bu kadar önemliler, uğruna dil kesip kafa koparacak ne yaptılar?

Söyleyeyim, her ikisi de o kadar masum ki bu konuda, eğer konuşmaları mümkün olsaydı şunu söylerlerdi muhtemelen: Kavga etmeyin, hepiniz kardeşsiniz…

İlk insanlar…

İster inanın ister inanmayın yeryüzünde ilk insanlar olarak Âdem ve Havva diye iki kişinin yaşadığına, yeryüzüne gönderilmeden önce yasak meyveyi yedikleri için Cennet’ten kovulduğuna, birer günahkâr olarak bu gezegene gönderildiklerine inanan milyarlarca insan var ki bunu biliyorsunuz zaten. Âdem ve Havva’nın var olduğuna inanmakla kalmayıp Dünya gezegeninin altı günde yaratıldığına da inanıyor aynı insanlar. Tanrı yorulduğu için yedinci günü kendine tatil ilan etmiş.

“Dinler naklîdir, bilim ise aklîdir” diye bir söz var, kim söylemişse doğru söylemiş. Dinlere inanırsınız, sorgulamazsınız, çünkü dinde herhangi bir şeyi sorgulamak yasaktır. Bilim ise tamamen sorgulamak üzerine kurulmuştur biliyorsunuz. Sorgulayan ilk kişi aslında bilimin temelini atmıştır. Konumuz bu değil aslında onun için burada kesiyorum.

İbrahimî dinlere inananlar için, yani Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık için geçerli olan yaratılış olayı kutsal kitaplarında da yer alır. Yani kayda geçirilmiştir. Bu yüzden kutsal kitaplarda yer alan iddiaları büyük bir kesinlikle dile getirebiliyorum.

Yaratılış iddiasına göre yedi bin yıl önce hiçbir şey yoktu, galaksiler de yoktu, yıldızlar da hatta uzay da yoktu. Bu yoklukta yalnızca Tanrı vardı. Sonra Tanrı ilk insanı yarattı yani Âdem’i, bir süre sonra da o yalnız kalmasın diye Havva’yı. Buna göre ilk yaratılan insan erkekti, ikincisi ise kadın. Üstelik Havva’yı Âdem’in kaburga kemiğinden yaratmıştı. Cennet’ten kovulan Âdem ile Havva dünyaya gönderildiğinde burada başka insanlar da var mıydı? Merak edenlere Süleyman Ateş yanıt veriyor aşağıdaki bağlantıda. *

Eğer bu doğruysa hepimiz Âdem ile Havva’nın çocuklarıyız. Çünkü vardıysa da Âdem ile Havva buraya geldiklerinde diğerleri yok edilmişti Süleyman Ateş’e göre. Yani ilk insanlar onlar olduğuna göre hepimiz onlardan geliyoruz. Sezen Aksu ile Sedef Kabaş ve Aysel Tuğluk benim öz kız kardeşlerim oluyor bu durumda, Doğu Perinçek ile Devlet Bahçeli da erkek kardeşlerim oluyor. Bu arada Putin ile Biden da kardeş oluyor, iyi mi, iyi tabii bundan iyisi Şam’da kayısı. Aaaa Şam demişken Esed ile Erdoğan da kardeş tabii. İncil’de şöyle diyor: “Mesih İsa’ya iman ettiğiniz için hepiniz Tanrı’nın oğullarısınız.” (İncil: Galatyalılar 3:26) **

Aslında niye ben anlatıyorum ki tüm hikayeyi, bırakayım kitaplar konuşsun.

“Âdem, İbrahimî dinlere göre Tanrı tarafından yaratılan ilk insandır. Âdem’le ilgili hikayelerin çatısı Yaratılış Kitabı’na dayanır. Bu hikayeler ve oluşturulan Âdem karakteri küçük farklılıklar dışında İbrahimi dinlerde aynıdır. Âdem aynı zamanda inanca dayalı dünyada ilk insanların tipolojisi (dev gibi vücutlar, bin yılları bulan yaşam süresi, üst varlıklar ve çevre ilişkileri gibi) hakkında bilgi vermesi açısından da önemlidir. Âdem (insan) Sümer mitolojisinde olduğu gibi, İbrahimî dinlerde de tanrıya/tanrılara benzer görünümde, ancak ölümlü olarak yaratılan bir varlıktır.

Buna göre gök ve yer 6 günde hazırlanır. 1. gün: ışık, gündüz ve gece, 2. gün: kubbe, 3. gün: kuru toprak ve flora, 4. gün: gökcisimleri, 5. gün: balıklar ve kuşlar, 6. gün: karada yaşayan hayvanlar ve insanlar yaratılır. Tanrı 7. gün dinlenir.

Bu hikayeye göre yaratılış yaklaşık 7000 yıllık bir zaman önce gerçekleşmiştir.

Yaratılış Kitabı’nda, Âdem ile Nuh Tufanı arasındaki geçen süre 1756 yıllık bir süreye karşılık gelmektedir. İslami anlayışın da ilgili hadislerin yol göstermesiyle aynı yönde geliştiğini söylemek mümkündür. İbni Sad, Tabakat’ta Âdem ile Musa arasında üç bin yıllık bir zaman olduğunu kaydetmektedir. 

İslam mitolojisi Âdem’i hadislerde de anlatıldığı üzere adeta dev bir varlık olarak tasvir eder.

Babil sürgünü, Tevrat anlatılarının dili ve kaynakları konusunda özel bir öneme sahiptir. Tevrat’ta kullanılan dilin kök ve kaynağının Sümer uygarlığına dayandığı ifade edilir.  Sami ırkın Mezopotamya bölgesine gelmesi ve varlığını sürdürmesiyle Yahudi (ve Hıristiyan) kutsal kitaplarına Mezopotamya uygarlıklarına ait birtakım düşünce, inanış ve mitler de girmiştir. Yaratılış mitosu ve Tufan öyküsünde görülebileceği gibi Kitab-ı Mukaddes’te yer alan anlatımlarda net bir şekilde Mezopotamya’ya ait mitolojik unsurlar görülmektedir. Ancak Kitab-ı Mukaddes yazarları Mezopotamya’ya ait mitleri aynı şekilde değil, değiştirerek, eklemelerde bulunarak ve birtakım mitleri birbiriyle mezcederek, eklektik şekilde bir araya getirmişlerdir. 

İbranicede ‘kızıl toprak’ anlamına gelen Adam, Sanskritçede ‘Ada-Nath’dır ve ‘ad’ kelimesi o dilde bütün kelimelerin önüne geldiğinde (ilk) anlamına gelmektedir. Türkçede ata diye kullanılan kelime pek çok eski kültürde aynı ses yapısıyla ve aynı anlamda kullanılmıştır. (Örneğin Samoa dilinde tata, Siyu dilinde atey.) 

Sümer mitolojisinde yaratılmış ilk insan ve ilk kral olan Adapa’nın diğer bazı unsurlarla birlikte isimsel olarak da Âdem anlatılarının kökenini oluşturduğu düşünülmektedir. Âdem’in çamurdan, eşinin ise kaburga kemiğinden yaratılması (Nin-Ti), cennetten kovuluş, yasak meyve, yılan, Âdem’in bin yıla yakın yaşaması vb. temaları Sümer efsaneleri ile örtüşen motiflerdir. (Âdem ve Adapa efsanesi arasındaki ilişki)

 

Âdem ve Havva: (1294/99 yılında İlhanlılar hakimiyeti altındaki Maragh’da basılmış Manafi el-Hayavan’dan)

 

Yahudilik’te Ādem söylemi

Yahudi inancına göre Âdem (İbr. Adam), yaratılışın altıncı gününde topraktan yaratılmıştır. 1. bâbda erkek ve dişi olarak yaratıldıkları söylenirken 2. bâbda dişinin, erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığından bahsedilmesi, birinci bölümdeki kadının Lilith, ikinci bölümdekinin ise Havva olduğu şeklinde yorumlanmaktadır.

Gök ve yer bütün öğeleriyle tamamlandı. Yedinci güne gelindiğinde Tanrı yapmakta olduğu işi bitirdi. Yaptığı işten o gün dinlendi. Tanrı göğü ve yeri yarattığında, yeryüzünde yabanıl bir fidan, bir ot bile bitmemişti. Çünkü Tanrı henüz yeryüzüne yağmur göndermemişti. Toprağı işleyecek insan da yoktu. Yerden yükselen buhar bütün toprakları suluyordu.

Tanrı, Âdem’i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Âdem yaşayan varlık oldu. Tanrı doğuda, Aden’de bir bahçe dikti. Yarattığı Âdem’i oraya koydu. Bahçede iyi meyve veren türlü türlü güzel ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacıyla iyiyle kötüyü bilme ağacı vardı.

Aden’den bir ırmak doğuyor, bahçeyi sulayıp orada dört kola ayrılıyordu. İlk ırmağın adı Pişon’dur. Altın kaynakları olan Havila sınırları boyunca akar. İkinci ırmağın adı Gihon’dur, Kûş sınırları boyunca akar. Üçüncü ırmağın adı Dicle’dir, Asur’un doğusundan akar. Dördüncü ırmak ise Fırat’tır. Tanrı, Aden bahçesine bakması, onu işlemesi için Âdem’i oraya koydu. Ona, ‘Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin’ diye buyurdu, ‘Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.’

Sonra, ‘Âdem’in yalnız kalması iyi değil’ dedi, ‘Ona uygun bir yardımcı yaratacağım.’ Allah, Âdem’e derin bir uyku verdi. Âdem uyurken, Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. Ādem’den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Âdem’e getirdi. Âdem, ‘İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, etimden alınmış ettir’ dedi, ‘Ona ‘Kadın’ denilecek, çünkü o adamdan alındı.’ 

‘Âdem soyunun öyküsü: Tanrı insanı yarattığında onu kendine benzer kıldı. Onları erkek ve dişi olarak yarattı. Yaratıldıkları gün onlara ‘İnsan’ adını verdi. … Ādem toplam 930 yıl yaşadıktan sonra öldü.’

Hıristiyanlık’ta Âdem söylemi

Âdem kıssası Eski Ahit’in Tekvin (Yaratılış) bölümünde anlatılır. Hıristiyanlıkta Âdem’in cennette işlediği o ilk günah, büyük bir öneme sahiptir. Hıristiyan inanışına göre Âdem’in günahı tüm insanlığa geçmiştir ve İsa, bu günahı kaldırmak için gelen ‘Tanrı Kuzusu’dur, kendisini bu günah için fedā etmiştir. Hıristiyanlar Âdem’in yasaklanan ağaca yaklaştığı için büyük günah işlediğine, Tanrı’nın öfkesiyle karşılaştığına, günahının yeni doğan her çocuğa geçtiğine, bu sebeple günahkâr olarak doğduklarından dolayı ancak vaftiz edilerek cehenneme girmekten kurtulduklarına inanırlar. Bu günah inancı, Hıristiyan felsefesi ve kültürünün ana fikrini oluşturur. Hıristiyanlık inancında insan kötülüklerin içerisinde rehbersiz, günahı ile baş başa bırakılmıştır.

İslamiyet’te Âdem söylemi

Müslümanlar, Âdem’in yaratılmış ilk insan ve ilk peygamber olduğuna inanırlar. İnanışa göre Allah onu Rahman suretinde yaratmış ve ona kendi ruhundan üflemiştir. Tevrat veya Yahudi kaynaklarına göre Âdem’in 1000 veya 2000 yıl yaşadığı kabul edilir. Hadislerle İslam’a girmiştir. Âdem’den İslam dininin kutsal kitabı Kuran’da sekiz surede bahsedilir. Kuran dışı anlatımlarda kıssa, mitolojik bir hâle sokulmuştur. Buhari ve Müslim gibi güvenilen hadis kaynaklarına göre Âdem’in boyu 60 ziradır. (yaklaşık 35-48 metre). 

İslam’da Âdem’in topraktan yaratıldığına, Allah’ın ona diğer varlıklara öğretmediği isim koymayı, manalarını bulmayı öğrettiğine inanılır. Allah, meleklerin ona karşı secde etmesini istemiş, fakat iblis kibrinden ötürü ona secde etmemiştir. İblis bu yüzden cennetten kovulur. Kuran’da Kehf Suresi’nin 50. ayetinde iblis’in melek değil cin olduğu ifade edilir.

Kuran’da Âdem ile eşinin aynı nefisten yaratıldığı ifade edilir. Âdem ve Havva cennette Allah’ın kendilerine yaklaşmalarını yasakladığı yasaklanmış bir ağaçtan İblis’in onlara yalan söyleyerek kandırmasıyla meyve yerler. Bunun üzerine cennetten kovulurlar. Yaşamakta oldukları Adn (Tevrat’ta Aden) cennetinden Âdem Serendip adasına (Sri Lanka), Havva ise Etiyopya’ya indirilir. Daha sonra Mekke’de Arafat dağında buluşurlar.

Bu kıssa, Kuran’da detaylı bir biçimde geçmekte ve İslam kültüründe önemli bir yer kapsamaktadır. Müslümanlara, cennetten çıkış kıssasına inanmak -Kuran’da geçtiğinden ötürü- farzdır.” (1)

Dikkatinizden kaçmamıştır umarım, Âdem’in boyu hadis kaynaklarına göre en az 35 metre. Keşfedilen en büyük dinozor Spinosaurus’un yüksekliği bunun yarısı bile değildi, ağırlığı ise 6-7 tonu buluyormuş. Âdem’in ağırlığı ne kadardı acaba diye merak ediyor insan. Bir de bin yıl kadar yaşadığı ileri sürülüyor kutsal kitaplarda.

Tanrı fikri Sümerler’le mi başladı?

Sümerler’in kökeni milattan 4 bin yıl öncesine kadar gidiyor, yani günümüzden en az altı bin yıl önceye. Mezopotamya’da tanrı düşüncesi Sümerler’le başladı desek pek de yalan olmaz, tabii bugünkü bilgilerimizle konuşuyorum.

Mezopotamya’daki “insanların birden çok tanrıya yönelme sebeplerinden biri de kâinatta vuku bulan kozmik olayların bir tek irade tarafından yapılamayacağını düşünmelerinden kaynaklanmaktadır. Mezopotamyalıları bu düşünce tarzına iten nedenlerden biri de o insanların yaşamsal ihtiyaçlarını tek başlarına karşılayamamaları ve doğayı tek başlarına müdahale ederek kontrol altına alamamalarından kaynaklanır. İnsanların kendileri açısından yaşamlarına olan bu tür olumsuz gerçeklikler, insanları farklı düşüncelere sürüklemiştir. Bu yaklaşım bağlamında, bir varlığın, diğer bir varlığa ihtiyaç duymadan var olabileceği düşüncesi, yani tek tanrıcılıktaki Allah kavramı gibi, çıkış noktası olarak gördükleri bir yaratıcının olabileceğini düşünmeleri o dönemde de muhtemeldir diyebiliriz.” (2)

“… Sümerolog ve teologlara göre Sümer panteonu içinde yapılan daha önemli bir ayrım söz konusuydu. Yaratıcı olan ve olmayan tanrılar ayrımıydı. Hava, su ve yeri kontrolünde bulunduran tanrıların, yaratıcı tanrılar olduğu ve bütün diğer kozmik oluşumları da yaratıcı tanrılar tarafından yaratıldığı düşüncesi benimsemişti (Kramer,4 2002: 155). Tanrılara olan bu bakış, tanrıların özellikleriyle ilintilidir. Fakat varlığını sürdüren büyük tanrıların çoğunluğu ikinci bin yılın ortalarından sonra eski Sümer isimlerinden çok Sami isimlerle karşımıza çıkmaktadır. Bu değişimlerin en önemlilerinden “An/Anu, Enki/Ea” olması gibi. Bu isimlerin değişerek varlığını sürdürmelerine de Samilerin, Sümer dini mirasını da içselleştirdiğini söyleyebiliriz (Bottero5, 2012: 241). Bu dini ve kültürel etkileşimin süre gelmesinde yatan sebep olarak da kültürlerin birbirilerini yok etmeyerek, aksine birbirilerine yenilik katarak devam etmesidir denilebilir.”2

Şu alıntıda yer alan Yaratılış destanı ile İbrahimî dinlerdeki Yaratılış destanı arasında pek bir benzerlik göremeyebilirsiniz ancak temalara dikkat ederseniz birçok benzerlik bulacaksınız. Örneğin yaratıcı tanrıların isteklerine uymayan ‘yaratılmış tanrıların’ öldürülme teması Âdem ile Havva’nın Cennetten kovuluşu temasına ne kadar benziyor değil mi?

“Eski Mezopotamya yaratılış destanı olan ‘Enuma Eliš’ destanın ilk konusunda da geçer. Bu destanın öncü konusu olan kutsal birleşimin yani tatlı ve tuzlu su olan ‘Abz/su ve Tiamat’ın’ birleşimidir. Bir diğer ifade ile Fırat ve Dicle nehirlerinin birleşimin yeri olan ‘Şattul-Arab’da’ birleşerek akan bu iki nehrin temsili olan Abz/su ile günümüzdeki adı Basra Körfezi olan tuzlu suyun temsili Tiamat’ın birleşimi ve bunların temsili dişi ve erkek olarak tanrılar yaratılır. Yaratıcı tanrıların isteği gibi bir yaşam sürdürmemeleri üzerine kendilerini yaratan tanrılar tarafından, öldürülen Abz/su’nun intikamını almak isteyen Tanrı Tiamat, kendisine âşık olan Tanrı Kingu ile birlikte canavar yaratır. Sonraki dönemlerde de karşımıza çıkacak olan Tanrı Marduk yani Asur’daki versiyonu olan Tanrı Aššur, yapılan mücadelede canavar ve Tanrı Kingu’yu yener ve Tanrı Tiamat’ı gövdesini ikiye ayırarak cezalandırır.”2

Özet olarak denebilir ki, Âdem ile Havva düşüncesi Mezopotamya dinlerinden alınma, tabii biraz değiştirilerek önce Tevrat’a alınıyor, oradan da diğer İbrahimî dinlere aktarılıyor tabii tek tanrı olarak. Burada yukarıda da belirtildiği gibi kültürlerin sürekliliğine dikkat etmek gerekiyor. Hiçbir kültür etkilendiği kültürü alıp aynen benimsemez, ona kendi eski kültür öğelerini katarak yeni bir kültür yaratır. Hatırlayın Türkler de Şamanist ya da Gök Tanrıcı eski dinlerini İslamiyet’e yedirerek kendilerine gözgü bir İslam anlayışı yarattı. Bu yüzden de Arapların İslam’ı ile Türklerin İslam’ı arasında fark vardı. Zaten bugün yaşananlar aslında biraz da kökenini buradan alıyor. İslamı Araplar gibi algılayanlarla Türkler gibi algılayan Türkler arasında geçiyor “çatışma”.

Yahudilere Sumer/Mezopotamya din/inanç öğeleri nasıl geçti diyeceksiniz. Yahudiler’in Babil sürgünü var biliyorsunuz, M.Ö. 6 yüzyılda antik Yehuda Kırallığı’nın Babillilerce yenilgiye uğratılıp Yahudilerin esir edilerek Babil’e götürülmesi olayından söz ediyorum. Kutsal Kitabın Yeremya bölümünde sürgünün 70 yıl sürdüğü ileri sürülür. M.Ö. 538 yılında Babil Persler tarafından işgal edilince Yahudiler de özgürlüklerine kavuştu. Pers Kıralı Kiros onların Kudüs’e dönmelerine izin verdi üstelik Yahudilerin yıkık mabedini de yeniden inşa ettirdi.Yahudiler bu nedenle Kiros’a bugün de büyük sevgi besler. İşte bu yetmiş yıllık zaman diliminde Yahudiler Babil’e de “sızmış” olan Sümer tanrılarıyla tanıştı.

 

Akhenaten’in Amarna’da sfenks(Antik Mısır’da yere uzanmış insan başlı aslan heykeli) şeklindeki tasviri.

 

Tek tanrı fikrini ilk kez dile getiren Yahudiler değil ama. Milattan önce 15.yüzyıl sonu ya da 14.yüzyıl başında yaşadığı tahmin edilen, Akhenaton (Aton’un hizmetkârı) ya da 4. Amenhotep olarak da bilinen Mısır’ın 18. hanedanından bir firavun, tahta geçmesinden beş yıl sonra Mısır’da çok tanrılı dini yasaklayarak tek tanrılı Aten dinini kurdu. O ana dek her kentin bir tanrısı vardı. Amenhotep tahtta on beş yıl kaldı ve öldükten sonra kurduğu din çöktü. Adı tüm belgelerden silindi, tapınakları yıkıldı. Yeniden Amon dinine dönüldü. Ama tek tanrı fikri insanların zihninde yer etti.

Sümerler’in Adapası Tevrat’a aktarılırken Âdem oldu

“Adapa, Adaba Mezopotamya mitolojisinde yaratılmış ilk insandır. Adapa Sümer kralları listesinde ulusun ilk lideri olarak geçer. Farklı biçimlerinde Oanes ve Alulim olarak da anıldığı olmuştur. Akadca’da ismi adamu, erkek insan anlamına gelir. Öykü Tevrat anlatılarında yer alan yasak meyveden yiyen Âdem ile Havva‘nın cennetten atılması öyküsü ile ilişkilendirilmektedir.

Mite göre Adapa tanrısal soydan gelen bir fanidir. Balıkçı teknesini devirdiği gerekçesiyle Güney Rüzgârı’nın kanatlarını kırınca cennetin ve tanrıların tanrısı olan Anu’nun önünde hesaba çekilmesi gerekir. Adapa’nın koruyucu tanrısı olan Ea/Enki, cennetteyken yiyip içmemesi gerektiği konusunda onu uyarır. Bu aslında bir aldatmadır, böylece Adapa’nın ölümsüz olma şansını elinden almıştır.

Yahudilerin Babil sürgünü ***  sırasında Yahudi bilginleri tarafından diğer mitolojik unsurlarla birlikte kültürel hafızaya alınan Adapa öyküsü ilk insan ve insanlığın atası olarak Tevrat’ın yazımı sırasında Tevrat anlatımlarına (genesis) konu edilmiş, kültürel miras olarak Ortadoğu din ve inanışlarına aktarılmıştır.

Adapa ve diğer Sumer mitolojilerine ait çok sayıda imgenin Âdem ve Tufan hikâyeleri gibi Tevrat anlatılarına aktarıldığı düşünülmektedir. Bunlardan bazıları Âdem (Adam) ismi, sonsuz yaşam sürülen cennette yaşamaktayken yasak meyvelerden yeme ile bağlantılı bir şekilde tanrı tarafından hesaba çekilme ve cennetten atılma, her şeyin isminin (bilgisinin) kendisine öğretilmiş olması, kendisinin ilk insan olmakla birlikte ilk rahip (İbrahimî dinlerde ilk peygamber) oluşu, cennetten medeniyete ait sanat veya bilgileri getirmesi, Ea ile Eva (Havva) isim ve rollerine ait benzeşmelerdir.”2

Âdem ile Havva’nın öyküsü işte böyle. Buna inanan da var inanmayan da. İnanmayanlar inananların dili koparılacak, kafası kesilecek demiyor ama inananların bazıları böyle diyor. Ne kadar yanlış sözler değil mi? İşin komiği ise bir söylenceden toplumsal bir cinnet çıkarmak…

 

* https://www.gazetevatan.com/yazarlar/suleyman-ates/ademden-once-insanlar-yasadi-mi-32137

**https://www.kutsalkitap.org/havva-kimdir/?utm_source=google-search-ads&utm_medium=cpc&utm_campaign=Google+Grant&gclid=Cj0KCQiAubmPBhCyARIsAJWNpiOBs1m3t1R_VBI0eanqdj_AKoijm6aVUlMVwvqzxzniN40XDiNduzMaAnEyEALw_wcB

*** Babil Sürgünü veya Babil Esareti, M.Ö. altıncı yüzyılda Antik Yehuda Krallığı’nın Neo-Babil İmparatorluğu tarafından yenilgiye uğratılmasının ardından Yahudilerin esir düşüp topluca Babil’e sürüldüğü bir esaret dönemidir. Kitab-ı Mukaddes’in Yeremya bölümünde Babil Sürgünü’nün 70 yıl sürdüğü belirtilir.

1 https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%82dem

2 Eskiçağ Mezopotamyası’nda Tanrı Algısı, Vahyettin Aygün, Muş Alparslan Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Journal of Social Sciences of Muş Alparslan University Yıl/Year: 2017, Cilt/Volume: 5, Sayı/Number: 1 ISSN: 2147-7655, e-ISSN: 2149-4622 https://web.archive.org/web/20170406020619/http://dergipark.gov.tr/download/article-file/280338

3 https://tr.wikipedia.org/wiki/Adapa

4 Kramer, S. N. (2002). Sümerler “Tarihleri Kültürleri ve Karakterleri”. (çev. Ö. Büze), İstanbul: Kabalcı Yayınevi.

5 Bottéro, J. (2012). Mezopotamya: Yazı, Akıl ve Tanrılar. (çev. M. E. Özcan). Ankara: Dost Yayınevi

 

Medya Günlüğü

Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Exit mobile version