Cumhur Deliceırmak, Girne
Sol literatür Türkçeleştirilirken yeterince dikkatli ve özenli davranılmadı. Türkçe, meramı anlatmaya da meramı anlamaya da yeten bir lisan oysa.
Burjuva kavramını Türkçeye “işveren” diye tercüme edersen, alın teri ile gün işleyip gün beslenen insanları/işçileri, kendilerine iş/ekmek sağlayanlar tarafından sömürüldüklerine/istismar edildiklerine anlatmakta/inandırmakta bir hayli zorlanmak kaçınılmazdır. Nitekim de emeği ile yaşayanlar kitleler halinde sağcı partilere oy vermektedirler.
Bir diğer ve daha büyük kusuru da sol literatür ile yaşayanların, kavramları doğru dürüst ve derinliğine irdelemeden kullanmaları hatta ezber edip ezberlerine tutsak olmalarıdır.
Maneviyatı yüksek insanlardır solcular diyeceğim, hop oturup hop kalkacaksınız, neden mi, “maneviyat” kavramını, dinci (dindar değil dinci) bir kavram sandığınız ve sanmanın da ötesine geçerek buna inandığınız için.
Oysa maneviyat kavramı “iç dünya” demektir en önce ve bu iç dünya vicdan, sevgi, merhamet, iyilik, şefkat, dayanışma, vefa, dostluk gibi taşlarla döşenmiş yollardan geçilerek ulaşılan bir iç dünyadır.
Dünyada açlık olmasın diye uğraşan didinen tok bir insanı bu uğraşa yönlendiren şey her şeyden önce maneviyattır.
Ve evet bütün, istisnasız bütün dinler başlangıç anlarında gerici değil, tam aksine başladıkları, içine doğdukları iklime, atmosfere, düzene karşı daha iyi bir hayat, daha iyi daha insancıl bir dünya hedeflemekteydiler. Bu firavuna/firavunlara boyun eğmeyen Musa için olduğu kadar, Roma İmparatorluğuna diklenen İsa için ve Arap mezalimine karşı başkaldıran Muhammed için de geçerlidir. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” Hadisi ilkel bir sosyalizm anlayışı değil midir? Az düşünün.
Günümüzde dinciliğin (dindarlığın değil dinciliğin) takındığı tavrı, söylemlerini ve eylemlerini getirmeyin hemen aklınıza, başlangıçlarından söz ediyorum.
Çatal ve kaşıksız bir yaşam yok günümüzde ve fakat çatal ve kaşığın olmadığı zamanlar da vardı.
Lütfen dikkatle okuyun ve anlamaya çalışın,
Ezberlenmiş solculuk madde ile fikir arasında/madde ile düşünce arasında bir tercih yapar ve “madde yoksa düşünce de olmaz” der ve hatta Bergson gibi sağcı teorisyenlerin “idealler/ideler maddeden önce gelir” safsatasını örnek alarak saçmalıyor. Bergson, bize gördüğümüz, elimizde tuttuğumuz çatal ve kaşığın aslında olmadığını, biz öyle düşündüğümüz için var olduğunu söylüyor gibi safsatalarla fink atıyor.
Az düşününce, elle yemek yiyen insanların başka bir şeylerle yemek yemesi gerektiğini düşünmeye başlamalarının çatal ve kaşığa giden yolda elle tutulur, gözle görülür ama yine de düşünce ve fikir olduğunu ve fikir ile “ide”nin sarsılmaz diyalektik ilişki içinde çatal ile kaşığa ulaştığını ve hatta yetinmeyip sürekli geliştirdiğini görecek anlayacaksınız.
Ezber soldan kurtulup da solun derinlerine inmeye başlayınca sol, taşlar yerli yerine oturacak ve sol içinde var olduğu ondan doğduğu maneviyatı bulacak, manevi dünyasına ulaşacaktır.
Kimsenin kötülüğünü düşünmeden, hep iyiden ve iyilikten yana olmak, merhametli şefkatli, vefalı sevgi dolu, dostluk kardeşlik duyguları ile yaşamak vicdanlı ve maneviyatı kuvvetli insanların işidir.
Ve böyle yaşayanlara da günümüz dünyasında solcu denir, böyle yaşayıp da kendini sağcı zannedenler varsa onlar da solcudur aslında.
Ve daha da önemlisi ‘”maneviyat mı, boş ver maneviyatı, biz materyalistiz” diyen solcular da varsa aslında sağcı onlar.
Materyal ne demektir, materyalist diye kime denir diye düşünürlerse ne dediğimi belki anlarlar