Hazal Yalın (ydh.com.tr)
Aşağıda, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un dünkü (14 Ocak 2021) basın toplantısında yaptığı konuşmanın ve arkasından alışılmadık derecede uzun mülakatta verdiği cevapların (şimdilik) ilk bölümünün tamamına yakın bir çevirisini aşağıda sunuyorum. Rusya ile ABD arasında artan gerginlik, Lavrov’un sözlerinin kendisini, bu sözlere yapılacak yorumlardan daha önemli kılıyor; bu nedenle çeviriyle yetiniyorum.
“… Herkesin bildiği gibi, durum iyiye gitmiyor. Bir çatışma potansiyeli birikiyor. Batılı meslektaşlarımız tayin edici aşamada hadiselerin böylesine negatif bir gelişmesine katkıda bulunuyorlar. BM şartını esas alan bir uluslararası ilişkiler mimarisini yıkma yolunu tutmuş durumdalar. Herkesi onlar temelinde bir yeni dünya düzeni kurmaya zorlamak istedikleri kendi “kurallarını” uluslararası hukukun yerine koymak yolunu tutuyorlar. BM sisteminin evrensel organlarının uzun süredir gündeminde olan uluslararası faaliyet alanlarında farklı türden bir “formatlar” [sistemi] oluşturuluyor. Bir eş koşma süreci yürüyor. Bu dar formatlar, “ahbap-çavuş görüşmeleri”, bugün bütün diğerlerine yeni, “zaruri” yaklaşımlar dikte eden “başı çekenlerin” koalisyonu olarak sunuluyor. Bu girişimlere katılmayanlar, uluslararası hayata revizyonizmi sokmaya çalışan ülkeler, ilerleme düşmanları olarak ilan ediliyor. Oysa görünen o ki revizyonizm, tam da bugün Batı’nın iştigal ettiği şey. Batı, BM şartını revize etmeye çalışıyor. Rusya ve müttefiklerimiz ve stratejik ortaklarımız olan diğer ülkeler BM şartını, onun ilkelerini, hedeflerini, yapısını savunuyor ve onu revizyonizmden koruyoruz.
… ABD ve Kuzey Atlantik Paktı’nın çizgisi, açıkça, ÇHC ve Rusya Federasyonu’nu bastırma olarak ilan edildi. NATO’yu yapay yollardan genişletme, Ukrayna’yı da oraya çekme girişimleri bitmiyor. Geçtiğimiz günlerde ittifak yönetiminden ve ABD’den, NATO üyesi olmayan İskandinavya ülkelerinin de memnuniyetle karşılanacaklarına dair enteresan açıklamalar geldi. Yapay şekilde “baştan çıkarma” ve “soğuk savaştan” ve Varşova Paktı’nın ortadan kalkmasından sonra varlık nedenini kaybetmiş olan bu yapıyı genişletme girişimleri devam ediyor.
2021 aralık ayında ABD ve NATO üyelerine iki belge verdik ve bunları duyurduk: Rusya ve ABD arasında güvenlik garantileri anlaşması ve Rusya ile NATO devletleri arasında güvenliğin sağlanması tedbirleri üzerine mutabakat. Bunlar paket halindedir. NATO’nun doğuya bundan sonra her türlü genişlemesini bize tehdit teşkil eden silah sistemlerinin Rusya sınırları yakınına konuşlandırılmasını elimine etmeye yöneliktir. 10 Ocak’ta Cenevre’de Rusyalı ve Amerikalı uzmanlar arasında görüşmeler yapıldı. 12 Ocak’ta Brüksel’de NATO ülkelerinin katılımıyla bir oturum. Bir bloğun, Avrupa kıtasındaki başka devletlerin menfaatlerine zarar vermeye yönelik genişlemesinin durdurulması üzerine yoğunlaşılması zarureti açık bir şekilde gösterildi ve temellendirildi….
Hukuki yükümlülükler yükleyen garantilere ihtiyacımız olduğunu not ediyorum. 1990’larda tespit edilen siyasi şartları (sözlü vaatlerden hiç söz etmiyorum) Batılı ortaklarımız hiçbir zaman yerine getirmediler. Gelişmelere bakılırsa bugün de yapmaya niyetli değiller. Bu başka bir konu. Böyle bir yaklaşımın zarar verici, NATO’nun genişlememesi ve bölünmez bir güvenliğin sağlanması üzerine siyasi şartların tek taraflı yorumlanmasının kabul edilemez olduğu ayrıntılı şekilde izah edildi. Meslektaşlarımızdan yazılı, “kâğıda” konulmuş cevaplar bekliyoruz. Bunu, kendi tekliflerimizi sunarak yaptık. Hadiselerin her türlü gelişmesine hazır olmak üzerine çalışmaya devam ediyoruz.
İyi niyet varsa ve uzlaşmaya hazırsak karşılıklı kabul edilebilir çözümlerin daima bulunabileceğine eminiz…
BM’nin merkezi rolünü, evrensel şekilde mutabık kalınmış ve kabul edilmiş belgelerde vücut bulan uluslararası hukuka kesin bir saygı zaruretini, bu hukuku muhtelif maddelerden “çekiştirmeye” ve sadece bir grup ülkeyi memnun edecek şekilde yorumlamaya çalışmadan savunmaya devam edeceğiz.
Terörizm ve internet suçlarıyla mücadeleye devam edeceğiz. … Rus dünyasının çok milletli ve çok inançlı olarak konsolidasyonunu desteklemeye ve buna katkıda bulunmaya devam edeceğiz. …
İfade hürriyetinin sağlanması ve bilgiye eşit erişim meseleleri de hususen kontrol altında kalmaya devam edecek. Bu bağlamda, Batılı meslektaşlarımızın yükümlülüklerinden “sıyrılmamasında” ve onları eksiksiz yerine getirmesinde de ısrarcı olacağız.
Cevaplardan:
Yazılı bir tepki bekliyoruz. Ortaklarımızın, bunu hızla, somut şekilde, “kâğıt üzerinde” yapmak zaruretini kavradıklarını düşünmek için sebeplerimiz var. Sonsuza kadar beklemeyeceğiz. Bu sürecin “etrafından dolanma” planları mevcut. Açık konuşacak olursak, mutabakata varma imkânının ABD’ye bağlı olduğunu herkes biliyor. Müttefikleriyle görüş alışverişinde bulunmak ve AGİT’in bütün üyelerini de bu görüşmelere katmak zaruretiyle ilgili bize ne söylemiş olurlarsa olsunlar, bunlar bahane süreci uzatma girişimleri…
Tutumu “kâğıt üzerinde” görmek, bizim her iki belgemize yönelik tepkiyi madde madde almak istiyoruz; nesi uyuyor, nesi uymuyor, neden. Eğer ilavelerde bulunmak gerekiyorsa da tashihlerini formüle etsinler.
Şimdi bütün medyanın dilinde, Batın’ın tepkisinin esas itibarıyla, Kuzey Atlantik Paktı’nın açık kapı ilkesinden vazgeçmesinin imkânsızlığını kategorik şekilde ifadesini bulması şeklinde ortaya konulduğu var. Ama Rusya, NATO içinde herhangi bir mutabakatla bağlı değil. Biz, Amerikalılar, Avrupalılar, NATO üyeleri, tarafsızlar, AGİT çerçevesinde anlaşmalar ve siyasi yükümlülüklerle bağlıyız. AGİT bu bağlamda bize normatif bir temel sunuyor; bunun biricik nedeni de, 1990’lı yıllarda güvenliğin bölünmezliğini baltalamanın ve kendi güvenliğini başkalarının güvenliği zararına güçlendirmenin kabul edilemezliğine yönelik bir anlaşmaya varılmış olması. Bu belgelerde (bilhassa da 1999’da İstanbul’da en yüksek seviyede imzalanan Avrupa Güvenlik Şartı’nda) üç bileşen tespit edilmişti. Herkes bu görüşleri paylaştı ve altına imzalar atıldı.
Birincisi, şimdilerde Batı’da konuşmayı sevdikleri şey, ittifak anlaşmaları da dâhil olmak üzere kendi güvenliğini sağlama yollarını özgürce seçme hakkı. Aynı yerde, her devletin tarafsızlık hakkı olduğu da söylenir. Bunu da unutmamak gerek. Arkasından, bu uzlaşmanın ayrılmaz bir parçası olan belgeler bütünü gelir: Her devletin diğer ülkelerin haklarına saygı göstereceğine ve kendi güvenliğini başkalarının zararına güçlendirmeyeceğine dair mutabakatlar. Avrupa ve Atlantik bölgesinde barış ve istikrarın sağlanmasının birincil sorumluluğunun herhangi belli bir devlete, ülkeler grubuna ya da örgüte yüklenemeyeceği ve bu bölgenin herhangi bir parçasını kendi nüfuz alanı olarak göremeyecekleri ihtirazi kaydı da özel olarak düşülmüştür.
ABD ve NATO’daki meslektaşlarımız, bu parçalanmaz paketin ilk kısmını herkesin ittifakını seçme hakkı) “cebe atıyor”, geri kalanının da üzerini karalamaya çalışıyorlar; oysa bu geri kalanı olmadan ilk kısım da işlemez. Eğer bu norm (ittifakını seçme hakkına saygı gösterilmesi), bu parçalanmaz paketin geri kalanının kaba bir şekilde ihlal edilmesi için kullanılacaksa ve bu amaçla kullanmaya çalışacaklarsa, biz onunla bağlı değiliz. Bunu yeterince ayrıntılı şekilde izah ettik. Yazılı cevaplar bekliyoruz. Bunun arkasından, görüşmeleri tekrar başlatmanın önem taşıdığı da berrak şekilde ortaya çıkarsa, başlıca mesele bu olacak.
Ortaklarımızın, en yüksek seviyede kabul edilmiş olan kendi yükümlülüklerine nasıl yaklaştıklarını izah etmelerinde ısrarcı olacağız. Tekliflerimiz geri çevrilecek olursa durumu değerlendirecek ve Rusya Başkanı V. Putin’e rapor edeceğiz. Başkan, büyük basın konferansında, bütün faktörleri hesaba katarak, esas itibarıyla da güvenliğimizi güvenilir şekilde sağlamak amacıyla karar alacağımızı söyledi. Batı’daki meslektaşlarımızın şu an bunu nasıl yapmaya girişeceklerini tahmin etmeye kalkışmayacağım. Bu tahmini yapıcı bulmuyorum. Somut bir cevap veya bizim belgelerimizde formüle edilen ve ortak bölgemizde, Avrupa’da negatif bir gelişmeye imkân vermemek için kilit önem taşıyan meselelere temas eden karşı teklifler almak, bizim için önemli. Meslektaşlarımızın tepkilerine göre ne kadar ciddi olduklarını değerlendireceğiz…
[Soru: Rusya, kendi siyasi ve askeri-stratejik varlığını başka ülkelerde genişletme imkânına sahip olduğunu mülahaza ediyor mu?]
Ortaklarımızla, müttefiklerimizle kapsamlı askeri, askeri-teknolojik ilişkilerimiz var. Dünyanın farklı bölgelerinde de bulunuyoruz. Bu, ikili ilişkileri ilgilendiren bir soru. Müttefiklerimizle bu istikamette ikili temelde bundan sonraki adımlarımızı görüşürken, küresel istikrarın gereklerinden hareket edeceğiz…
NATO’nun genişlemeyeceğine, askeri altyapının doğuya yayılmayacağına, büyük askeri güçlerin yeni üyelerin topraklarında konuşlandırılmayacağına dair vaatler [90’larda] Batılı dostlarımız tarafından son derece kaba şekilde “çöpe atıldı”. NATO, beş genişleme dalgasıyla sınırlarımıza kadar geldi. 1997’de NATO ile ilişkilerimizi “formüle ettiğimizde” sadece Polonya pakta katılmak için adaydı; oysa şimdi durumun nasıl değiştiğine bakın. Dahası bütün bu topraklar aktif bir şekilde askeri çerçeve içine sokuluyor. Bizim tekliflerimiz askeri konfrontasyonların azaltılması, Avrupa’daki genel gerginliğin zayıflatılmasına yönelik iken Batı’da tam tersi oluyor. NATO üyeleri, Ukrayna’ya bitişik topraklarda piyade ve hava kuvvetlerini artırıyorlar. Karadeniz’deki tatbikatlar, bunların kapsamı ve sayısı son zamanlarda katlandı, pek çok şey daha. Batıda yüksek sesle dile getirilen, Rusya, kendi topraklarında kendi birlikleriyle ne yapacağına dair taleplerimize “itaat etmezse” (bu başlı başına saçmalık) şeklindeki açıklamalardan, Batı’nın önümüzdeki 2-3 ayda sınırlarımız etrafındaki acil müdahale güçlerinin, NATO özel operasyon güçlerinin aktivitelerini artıracağını düşünmek için yeterli sebebimiz var….
Bizden, kabul edilemez şekilde, kendi topraklarımızdaki birliklerimizi kışlalara çekmemizi talep ediyorlar, oysa Amerikalılar, Kanadalılar, İngilizler, devamlı surette, “rotasyon” görüntüsü altında Baltık’ta, kuzey Avrupa’nın başka ülkelerinde konuşlandılar. Karadeniz’de üsler kuruluyor. İngilizler Ukrayna’da üsler kuruyorlar. Azak Denizi’nde bir üs kuruyorlar. Bunu kesinlikle kabul etmiyoruz. Bunlar kabul edilemez yaklaşımlar. Seçilen zaman, dosdoğru söyleyelim, Batı’nın “küstahlaştığı” bir dönemi yansıtıyor. Bütün yükümlülüklerin ihlalinde, sağduyuya rağmen, kendini aşıyor. Batı, sivil halka yönelik şiddet eylemlerini, insan haklarının ihlalini vb. kınıyor. Ama batıya sadakat yemini etmiş insanlar kanlı darbeler gerçekleştirdiklerinde batı onlara “kollarını açıyor”. Pek çok insanın provokatörlerin elinde öldüğü Ukrayna’daki darbede böyle oldu. Darbe ABD tarafından onaylandı (yumuşak ifadelerle söylüyorum) ve sonra Avrupalılar tarafından yapılmış bir şey olarak kabul edildi. Kimse Maydan’da işlenen suçları soruşturmaya niyetli değil, kimse 2 Mayıs 2014’te, insanları diri diri yaktıkları ve bunu kameralar önünde gösterişle yaptıkları Odessa’taki cinayeti soruşturmaya niyetli değil. Yeni iktidarın dayanağı budur. Hiçbir şey değişmiyor. Poroşenko, Zelenskiy, bütün bu “sağ sektörler”, bütün bu (daha yakın zamana kadar Amerika’da aşırılıkçı sayılan) “Azov taburları”; ama artık durum değişti. 2008’de Saakaşvili emir verdiğinde Gürcistan’daki durum da buydu. AB’nin özel bir misyonu daha sonra olayları inceledi ve savaşı bizzat onun başlattığını resmi olarak rapor etti. Ama Gürcistan eskisi gibi ABD’nin dostu. Bildiğiniz gibi, Batı’nın anlayışına göre dostlara her şey haktır.
Bizim sabrımız sonuna geldi. Biz çok sabırlıyız. Koşumlarımız çoktandır bağlı, biliyor musunuz? Koşumlarımız çoktan geçirildi. Artık yola çıkma zamanımız geldi. Öbür at arabasındaki arabacının tekliflerimize somut olarak cevap vermesini bekliyoruz.
[Soru: Amerika, size, Ukrayna’nın ve başka ülkelerin NATO’ya katılmasıyla ilgili güvenlik garantisi vermeye niyetli olmadığını açıkça belli etti. Rusya da bu görüşmelerde Rusya’yı endişelendiren her şeyin görüşülmesinin sağlanamadığını kabul etti. Rusya tarafından, eğer buna erişilemezse “askeri” bir cevap olacağı hatırlatıldı. Bu “askeri eylemlerin” neleri kapsadığını daha ayrıntılı açıklayabilir misiniz? Ne yapacaksınız? Askeri müdahale mi söz konusu? “Askeri” cevapla ne kastediyorsunuz?]
Başkan V. Putin’in basın konferansından sonra gazetecilere ilave konuşmasında söylediğine herhangi bir şey ekleyemem. Kendisine doğruca, Rusya’nın güvenlik garantileriyle ilgili teklifleri geri çevrilirse cevabın ne olabileceğini sordular. Başkan, cevabın çok farklı olabileceğini söyledi. Bu, Rusya ordu yetkililerinin Rusya Başkanı’na yapacakları tekliflere bağlı. Bu yüzden tahminde bulunmanın anlamı yok. Yalnız bizim Batılı meslektaşlarımız, öncelikle de Amerikalılar, hadiselerin gelişmesini beklemeden derhal “yaptırım değneğine” sarılıyorlar. ABD dışişlerinde bir yaptırım bürosu kurulalı da çok oldu. Bir diplomasi bakanlığında, tek işi ABD ile şu veya bu şekilde hemfikir olmayanları cezalandırmak olan hususi bir daire var…
Rusya’nın, Amerikalılar tarafından NATO üyelerine sunulan tutumu, tam olarak menfaatler dengesine dayanıyor. Bu belgeler, bir bütün olarak Avrupa’da ve Rusya Federasyonu da dâhil her ülkede güvenliğin sağlanmasını hedefliyor. ABD ve müttefiklerinin tutumu ise şu: bunlar, Avrupa’da hâkimiyet sağlamak, Rusya Federasyonu’nun etrafında askeri köprübaşları tesis etmek, sınırlarımızın etrafında bizim için sıkıntılar yaratmak istiyorlar.
1999’da İstanbul’da kabul edilen Avrupa Güvenlik Şartına tekrar dikkat çekeceğim. Batı’nın bugün yaptığı ve beyan ettiği her şey o zaman kabul edilen yükümlülüklerinin derin bir ihlalidir… Daha 2009’da Avrupa Güvenlik Anlaşması tasarısını Batılı meslektaşlarımızın mülahazasına sunduk. Anlamamaları da epeyce nezaketsizdi. Bize, bunun asla görüşülmeyeceğini söylediler. Avrupa Güvenlik Şartı da dâhil belgelerin metinlerini, güvenliğin bölünemez olarak görülmesi zaruretinin yazılı olduğu diğer belgeleri getirdik. Hepimizin hukuken bağlayıcı şekilde üstlendiğimiz siyasi yükümlülükleri görüşmek istediğimizi söyledik. İbretlik bir cevaptı: Hukuken bağlayıcı güvenlik garantileri ancak münhasıran Kuzey Atlantik Paktı üyeleri tarafından sunulabilir. İşte, “soğuk savaşın” bitmesinden sonra AGİT’te şimdiye kadar yapılan her şeyi baltalayan bu felsefedir; bu, iktibas etmiş olduğum, Avrupa-Atlantik bölgesindeki hiçbir ittifakın kendi iradesini başkalarına dikte etmeye hakkı olmadığı prensibini de baltalıyor…. Sizi temin ediyorum ki ne türden olursa olsun değişiklikleri, sözleri sonsuza kadar beklemeyeceğiz. Batı’nın, Amerikalıların bizimle görüşmelerdeki bu meselelerin çözülmesinde baş sorumluluğu üzerlerinden atmalarına imkân veren bir senaryoya bel bağladıklarını biliyoruz. İlkin, (kibarca söyleyeceğim) “silah arkadaşlarını” da katarak Rusya-NATO konseyinde bütün bunları “eritmeye” çalışmak. AGİT’te prensip olarak görüşme yapmak mümkün değil. Teşkilat görüşme yürütmeye hazır olsa bile buna uygun bir teşkilat haline gelmeli, oysa bunun bir tüzüğü bile yok. AGİT’in hukuki, uluslararası hukuk açısından geçerli bir nitelik kazanması için 15 yıldır böyle bir tüzük üzerine görüşmelere başlanmasını öneriyoruz. Bize (öncelikle de Avrupalılar) şöyle cevap veriyorlar: AGİT’in güzelliği zaten bu “esneklikte”. Amansız güvenlik meseleleri bu “esneklikte” hiçbir zaman çözülemedi ve çözülemeyecek. Niyetleri görüyoruz: ne var ne yok soyut tartışmalara yolla. Biz, bu hususta Amerikalılara söylediğimiz gibi, esasen onların tepkisini, “yetişkince” olması gereken tepkisini sebatla bekleyeceğiz…
Rusya, Finlandiya’nın da İsveç’in de egemenliğine eksiksiz saygı duyuyor. Bu ülkelerin tarafsızlık siyasetinin, ortak Avrupa mimarisine ve Avrupa kıtasında istikrarın sağlanmasına en önemli katkılardan biri olduğunu düşünüyoruz.
Finlandiya ve İsveç’in egemenliklerine saygı duymayanlar, onların NATO’ya katılmalarını her tür gerçek ve gerçekdışı şeyle kışkırtmak isteyenlerdir. Bu meselenin kaynatılmasına bugünden çok önce başlandı. Şu anda, 1997’de “status quo ante”yi tahkim etme teklifleri getirilmişken, bize o zamandan beri Batı tarafından ihlal edilen pek çok şey vaat edilmişken, Finlandiya, İsveç kamuoylarını aktif şekilde kaşımaya giriştikleri ve Stoltenberg’in sözleriyle Stockholm ve Helsinki’ye Kuzey Atlantik Paktı’na katılma sürecini başlatmaları için çağrılara giriştikleri ve bunun hızlı, acısız vb. olacağını söyledikleri aşamadayız. Kuşkusuz, kararı verecek olan Fin ve İsveç halkıdır. Uluslararası meselelerde görüşmeler yürütürken komşularımızla bu konuları daima tartışıyoruz. Finlandiya ve İsveç yönetimlerinin söz konusu meselenin bütün veçhelerini anladıklarını görüyoruz. Tarafsız devletlerin Avrupa güvenliğine katkılarının zayıflamayacağını düşünmek için sebeplerimiz var….
Avrupa Birliği’nin 7 yıldan uzun zaman önce, güvenliğin temininin pratik veçhelerinin görüşüldüğü çerçeveleri teşkil eden bütün mekanizmaları yıkmasından ötürü üzgünüz. Yüzümüzü ABD ve NATO’ya döndük. NATO ile hiç değilse “kâğıt üzerinde” Rusya-NATO konseyi varlığını koruyor; 1997 tarihli kurucu belgeyi kimse ihlal etmedi. Avrupa Birliği ile görüşme kanallarına ise Avrupalı meslektaşlarımız tarafından “beton döküldü”… AB ile ABD ve Kuzey Atlantik Paktı’ndan bağımsız şekilde ayrı diyalog imkânından söz ederken, ABD ve NATO’ya, AB’nin böyle bağımsız eylemlerde bulunmasına izin verip vermediklerini sormak gerek. Bu Birlik’te gelişen eğilimleri dikkatle gözlemliyoruz. Bunlar müphem nitelik taşıyor. AB’nin, kendi menfaatlerinin göz ardı edilmesinden endişe ettiğini görüyoruz. Bunu, Afganistan’dan sonra da, Avustralya denizaltıları olayından sonra da, AUKUS’un kurulmasından sonra da açıkça kabul ediyorlar.
Avrupa Birliği’nin kimi üyelerinden gelen, güvenlik meselelerinde stratejik özerkliklerini şekillendirmek zaruretine dair sinyaller de arttı. Bununla birlikte, AB’de, güvenlik meselelerinde NATO’dan ayrılmaya yönelik her türlü girişime karşı koyan ve Pakt’ın Avrupa Birliği’nin de güvenliği için kilit önem taşıdığında ısrar eden sert bir lobi var. Söz konusu meseleler, bu iki yapı arasında çözülmeli. Eğer sürecin başında ABD bulunacaksa görüşmeleri kimin sürdüreceği, en genelde, bizi biraz endişelendiriyor. Avrupa’da ve NATO’nun, başlangıçta biçilen misyonuna rağmen şu anda kendi rolünü kalıcı şekilde oynamayı hedeflediği dünyanın başka yerlerinde de güvenlik alanında siyasetin nasıl şekilleneceği düpedüz onlara bağlı. ABD, NATO üzerinden, Avrupa kıtasındaki baskın rolünü yeniden kazanmayı başardı. NATO ve Avrupa Birliği arasındaki askeri meselelerle ilgili her tür faaliyetin uyumlu hale getirilmesi çizgisini aktif şekilde sürdürüyorlar. Askeri birliklerin bir yerden başka yere ulaşımıyla ilgili, NATO üyesi olmayan Avrupa Birliği ülkelerinin kendi topraklarını ve ulaştırma altyapısını NATO kuvvetlerinin nakli için hizmete koşmalarını gerektiren özel mutabakatlar bulunuyor. Bu, ciddi bir süreç. İsveç, Finlandiya ve Avusturya, periyodik ve hatta düzenli şekilde NATO tatbikatlarına… katılıyorlar.
J. Borrell ile 2 Aralık 2021’de Stockholm’de, AGİT Bakanlar Konseyi’nde, “sahada” görüştük ve birbirimizden kaçmadığımızı teyit ettik. Kendisine, “topun Avrupa Birliği tarafında olduğunu” hatırlattım. İlişkilerimizi bitirmedik. J. Borrell ile geçen yıl görüştük ve ek görüşmelere de hazırız. Her şey, onun Rusya Federasyonu ile diyaloğu yeniden başlatmasına ne derece izin vereceklerine ve kendi açılarından temas edilebilecek meselelerin ne kadar yapıcı olacağına bağlı.
Yazının orijinali için tıklayın
Hazal Yalın. Çoğunluğu klasik Rus edebiyatından kırktan fazla çevirisi var. “1945. SSCB-Türkiye İlişkileri” ve “Rusya: Çöküş, Yükseliş ve Dinamikler”in yazarı. Aralarında Tolstoy, Dostoyevski, Saltıkov-Şçedrin, Gogol, Turgenyev, Puşkin, Zamyatin, Kuprin, Gonçarov, Leskov, Grin, Zoşçenko, Strugatski Kardeşler gibi yazarların bulunduğu çeviriler, Kırmızı Kedi, Kitap, İthaki, Helikopter, Remzi gibi yayınevlerinde yayınlanıyor. Güncel makaleleri genellikle Yakın Doğu Haber’de (ydh.com.tr) yayınlanıyor. @Hazal_Yalin