İnan Özbek
Temel görevleri fiyat istikrarını sağlamak, öteki deyişle enflasyonu kontrol altında tutmak olan merkez bankacıları, enflasyonun çeşitli nedenlerle yükselmeye başladığı dönemlerde fiyat artışları makro dengeler açısından kabul edilebilir sınırları geçtiği takdirde şahin bir tutum takınarak faiz arttırırlar.
Faiz arttırmanın daraltıcı etki yaparak, para arzını yani piyasadaki para miktarını azaltması sonucunda, yatırımlarda ve istihdamda düşüş yaşanacak olmasına rağmen, ekonomi soğutulmuş ve enflasyonun önüne sağlam bir set çekilmiş olacaktır.
Ekonomik faaliyetin yavaşladığı, istenilen büyüme oranlarına ulaşılamayacağının anlaşıldığı hatta daha da kötüsü durgunluk belirtileri görülmeye başlandığı dönemlerde ise merkez bankacıları, güvercince yumuşak ve piyasa dostu adımlarla, faiz indirerek para arzını arttırır ve genişlemeci para politikasıyla ekonominin çarklarının daha hızlı dönmesine katkı vermeye çalışırlar.
Son yıllarda dünya genelinde yaşanan salgın sürecinin yarattığı arz sıkıntıları ve tedarik zincirindeki kopmaların, bir yandan da artan jeopolitik risklerin tetiklediği fiyat artışlarının ortaya çıkardığı küresel enflasyonist süreçte, çoğu merkez bankası rüzgara karşı durmayarak makro ekonomi ilkelerine uygun bir şekilde şahince tavır aldı.
Para politikasının en etkili silahı olan temel faiz oranını arttırmak suretiyle uygulanan daraltıcı politikalarla, enflasyonu kontrol altına almaya çalışan şahin merkez bankaları kervanına son olarak ABD Merkez Bankası (FED) de katıldı. Mart ayı toplantısında uzun süredir sabit tuttuğu politika faizini 25 baz puan arttırarak 0.50 olarak belirledi.
Faiz arttırmakla birlikte FED, gerekirse önümüzdeki aylarda da artırımların sürebileceği ve ayrıca ilave tedbir olarak varlık alımlarının azaltılabileceği mesajlarını da vererek şahin tavrını pekiştirmiş oldu.
Ülkemizde ise ekonomi yönetiminin ve Merkez Bankasının, enflasyon faiz ilişkisini tersinden okuyarak, gittikçe hızlanan enflasyonu kontrol altına alabilmek için şahince davranıp faiz arttırılması gereken bir dönemde, rüzgara karşı dururcasına ve güvercin bir tavırla üst üste faiz indirimlerine gitmesi, kur krizi doğurarak, enflasyonu kısa sürede oldukça yüksek ve dayanılmaz noktalara tırmandırmış oldu.
Faiz indirimine dayanan genişlemeci bir para politikasıyla, kredi maliyetlerinin düşürülmesi, bu yolla yatırımların ve istihdamın arttırılması düşünülürken tam tersi bir sonuç ortaya çıkmış, politika faizi piyasa faizleri ilişkisi kopmuş ve kredi faizleri ortalama %30-35’ler gibi oldukça yüksek seviyelere ulaşmıştı.
Kurların çok yükselmiş olmasının yarattığı yüksek maliyet enflasyonuna, hızla artan kredi faizlerinin işletmelerin maliyetlerini daha da arttırması, bunun da ürün ve hizmetlerin fiyatlarına yansıması ile ortaya çıkan ikinci bir enflasyon dalgasının eklenmesiyle, fiyat artışları katmerlenmiş ve enflasyonist süreç iyiden iyiye hızlanmıştı.
Geldiğimiz bu noktada öyle anlaşılıyor ki; toplum olarak 80’li ve 90’lı yıllarda çok dinlediğimiz, hüzünlü ve hatta acıklı bir şarkı olan enflasyon şarkısını, çalgıcılar değişmiş olsa da değişmeyen bir şarkı olarak uzunca bir süre daha dinlemek durumunda kalacağız.