Cenk Başlamış
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin dün, son aylarda yeniden sık sık gündeme gelmeye başlayan nükleer savaş tehlikesi konusunda son derece önemli, ilginç ve biraz da kafa karıştıran açıklamalar yaptı.
Rusya İnsan Hakları Konseyi toplantısında konuşan Putin, “Çıldırmadık, nükleer silahın ne demek olduğunu biliyoruz. Öyle ustura gibi sallayıp ortaya dökülmeyi düşünmüyoruz. Nükleer silah caydırıcı tek güçtür” dedi.
Rusya lideri bu sözlerinin ardından şöyle ilginç bir cümle kurdu:
“Rusya’nın hiçbir koşulda nükleer silahı ilk kullanan ülke olmayacağı meselesine gelince… İlk kullanan biz olmayacağız ama bu aynı zamanda ikinci kullanan da biz olmayacağız anlamına geliyor. Çünkü topraklarımıza nükleer bir saldırı düzenlenmesi durumunda karşılık verme imkanımız son derece kısıtlı olur.”
Putin daha sonra ülkesinin nükleer doktrinine değindi, Rusya’nın ABD gibi diğer ülkelere nükleer silah vermediğini söyledi, “Ama gerekirse müttefiklerimizi elimizdeki bütün imkanlarla savunuruz” dedi. (Burada Türkiye’nin de adını verdi ama bu Türk medyasında hemen hemen hiçbir yerde çıkmadı)
Rusya liderinin bu açıklamalarında en dikkat çeken bölüm, “Topraklarımıza nükleer bir saldırı düzenlenmesi durumunda karşılık verme imkanımız son derece kısıtlı olur” cümlesi.
Bu, kafa karıştırıcı ve normal şartlarda Putin’in kurmaktan kaçınması gereken bir cümle. Çünkü “Nükleer bir saldırı bizi bitirir, karşılık verebilecek halimiz kalmaz” anlamı çıkan bu sözler Rusya’yı çaresiz, mağdur ve kolu kanadı kırılmış gösteriyor.
Putin’in konuşması önceden hazırlanmış bir toplantıda bu sözleri tesadüfen, o anda aklına geldiği için söylemesi mümkün olamayacağına göre o zaman akıllara “neden” sorusu geliyor.
Kesin bir yanıt vermek güç olsa da az sayıda olasılık var görünüyor.
Kafa karıştıran cümleyi, “müttefiklerimizi elimizdeki bütün imkanlarla savunuruz” cümlesiyle birleştirince Putin’in Rusya’nın müttefiki bir ülkenin saldırıya uğraması endişesi taşıdığı sonucu çıkıyor. Bu konumdaki tek “ülke” Belarus ama Ukrayna’nın (ya da Batı’nın) Belarus’a saldırması belki teorik olarak olasılık dışı değil ama pratikte son derece zayıf bir ihtimal. Geriye, Rusya’nın 30 Eylül’de ilhak ettiği Luhansk, Donetsk, Zaporijya ve Herson’la 2014 yılında ilhak ettiği Kırım kalıyor. Uluslararası hukuk açısından Ukrayna’ya ait olan bu bölgeleri Rusya artık kendi toprağı sayıyor ancak Putin “müttefiklerimiz” derken biraz da bilinçli şekilde kafa karıştırarak buraları kastediyor olabilir.
Moskova’nın nükleer doktrinine göre, Rusya’ya ya da müttefiklerine karşı kitle imha silahları ya da nükleer silah kullanılması ya da konvansiyonel (nükleer olmayan) silahlarla düzenlenebilecek bir saldırıyla Rusya’nın devlet olarak varlığının tehlikeye düşmesi durumunda nükleer silahla karşılık verilmesi hakkı doğuyor.
Ukrayna’nın (ya da Batı’nın) Luhansk, Donetsk, Zaporijya, Herson (Rus askerleri çekildi) ve Kırım’a ya da Rusya’ya karşı nükleer bir saldırı düzenlemesi söz konusu olamayacağına göre, doktrinin konvansiyonel silahlarla Rusya’ya düzenlenecek saldırı bölümü kalıyor.
Eğer bu yaklaşım doğruysa mesaj söz konusu beş bölgeyi, özellikle Kırım’ı yeniden alma hedefinden vazgeçmeyen Ukrayna’ya veriliyor ve “İster nükleer isterse konvansiyonel silah kullanarak buraları almaya çalışırsanız bizi nükleer silah kullanmak zorunda bırakırsınız. Nükleer bir saldırının Rusya’yı savunmasız bırakmasına izin vermeden harekete geçeriz” denilmek isteniyor.
Putin, eylül ayında kısmi seferberlik ilan edilmesiyle ilgili kararını açıklarken, “Toprak bütünlüğü tehdit edilirse Rusya elindeki tüm imkanları kullanacaktır. Bu bir blöf değildir” demişti.
Nükleer savaş polemiğiyle ilgili olarak hep Batı’yı suçlasa da bu konuyu ilk gündeme getiren Putin’in kendisi olmuştu. Evet, belki doğrudan “nükleer silah kullanırız” demedi ama “elimizdeki bütün imkanlar…” ifadesiyle kastettiği bariz şekilde oydu.
Özetle, Putin’in son açıklaması Ukrayna’ya “aba altından nükleer sopa” gösterme amacı taşıyor görünüyor.
… Ve evet, Putin blöf yapmıyor.