Ay oğlum pilav var yer misin?
Yok nene yemem.
Patates yer misin?
Yok nene yemem.
“Eh, taş ye” derdi nurlar içinde yatsın nenem.
Yedi sekiz yaşlarındaydım, hiç unutmadım.
Yok hayır, nenemin ölüm ya da doğum yıl dönümü değil.
Taş yemekten beter günler yaşatılıyor.
KKTC’de ve Türkiye’de akıl almaz bir pahalılık var.
Un, şeker, pirinç, tuz, ekmek, patates, bulgur, mercimek, nohut, bamya, patlıcan ve diğerleri tarih boyunca görülmemiş bir pahalılıkla satılıyorlar ve fakat üreticiler bu ürünleri yok pahasına satmak zorunda kalıyorlar.
Akıl ile izah edilemez bir durum bu.
Daha düne kadar kahvaltı sofralarının vazgeçilmezleri olan zeytin, peynir, domates artık bir anı gibi özellikle Türkiye’de. KKTC henüz o durumda değil ve fakat gidişat o duruma doğru.
Düşünün ki Ezineliler Ezine peyniri yiyemez duruma geldi ve Karslılar için kaşar artık uzaktan bakılacak bir şey.
Ege bölgesinde yaşayanlar arasında zeytin ağacı olmayanlar bir avuç zeytine muhtaç ve zeytin üreticileri de tüccarın fiyatına mahkum.
On yedi bin iki lira ile insanca yaşamak olasılığı var mı?
Asgari ücretin on yedi bin iki lira olduğu ülkede vekillerin zam miktarı kırk dokuz bin lira olabilir mi? Oldu işte sadece zam üç asgari ücretten fazla.
Ya emekliler?
Ah emekliler!
On iki bin beş yüz lira ile bir ay geçinmek olası mı?
Yoksa emeklilere taş yiyin mi deniyor?