Siyaset Bilimci Ali Alemdar’ın Türkçe yayınlanan Ermeni Haber sitesinde çıkan yazısı:
“Ermenistan ve Türkiye, uzun yıllar boyunca çeşitli tarihi ve politik meseleler nedeniyle gergin ilişkiler yaşamış iki komşu ülke.
Ancak 44 günlük Karabağ savaşının ardından son yıllarda, özellikle Ermenistan’ın yapıcı tutumu ve barış arayışlarıyla dikkat çeken politikaları, bu ilişkilere dair umutları artırmış durumda. Ne yazık ki bu umutlar, Türkiye’nin süreci yavaşlatan adımları nedeniyle henüz gerçek bir sonuçla taçlanmış değil. Peki, bu sürecin yavaşlamasının ardındaki sebepler neler? Ve bölgedeki ulaşım bağlantılarının açılması gibi stratejik öneme sahip projeler, bu süreçte nasıl bir rol oynuyor?
Ermenistan, bölgedeki barış ve istikrarın sağlanması adına kararlı ve vizyoner bir duruş sergiliyor. Başbakan Nikol Paşinyan’ın “Barış Kavşağı” projesi, bunun en somut örneklerinden biri. Bu proje, Güney Kafkasya’yı bir ticaret, ulaşım ve iş birliği merkezi haline getirmeyi hedefliyor. Ermenistan, bu doğrultuda sınırların açılması ve bölgesel bağlantıların güçlendirilmesi için çaba sarf ederken, Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesi konusunda da büyük bir irade göstermektedir.
Ermenistan’ın bu yapıcı tutumu, sadece ekonomik çıkarlar değil, aynı zamanda bölge halklarının barış içinde bir arada yaşama umudu için de önemli bir adımdır. Ancak Türkiye’nin süreci yavaşlatan yaklaşımları, bu çabaları gölgede bırakma riski taşıyor.
Güney Kafkasya’da ulaşım ve ticaret bağlantılarının yeniden canlandırılması, hem ekonomik kalkınma hem de barışın tesisi açısından kritik öneme sahiptir. Ermenistan, bu konuda üzerindeki sorumluluğu yerine getirirken, Türkiye’nin de benzer bir çaba göstermesi beklenmektedir. Zengezur yolu gibi projelerin gündeme gelmesi, bölgedeki tüm ülkelerin yararına olacak bir ekonomik entegrasyonu mümkün kılabilir. Ancak bu tür projelerin tek taraflı dayatmalarla değil, karşılıklı anlayış ve uzlaşma temelinde ilerlemesi gerekmektedir.
Türkiye, normalleşme sürecinde her ne kadar diyalog kanallarını açık tuttuğunu dile getirse de, sürekli olarak yeni şartlar ve bahaneler öne sürerek süreci yavaşlatıyor. Zaman zaman Azerbaycan’ın taleplerine fazla bağımlı bir politika izleyen Ankara, ilişkilerin normalleşmesi için gereken cesur adımları atmaktan çekiniyor. Örneğin, sınırların açılması ve diplomatik ilişkilerin kurulması gibi temel adımlar, sürekli erteleniyor. Türkiye’nin bu tutumu, hem kendi çıkarlarına hem de bölgesel barışa zarar veren bir durum oluşturuyor. Bir Türk olarak ben de Karabağ işgal altındayken Türkiye’nin bu duruşu takdirle karşılıyordum. Ancak bu aşamada, Karabağ meselesi hallolduktan sonra böyle bir tavırla Ermenistan’ın karşısına çıkmak artık “Musa’nın değil Firavun’un yanında yer almak” anlamına geliyor. Yani adaletten iyice sapmak anlamına geliyor bu.
Bu noktada, Türkiye’nin daha bağımsız bir dış politika sergilemesi gerektiği açıktır. Azerbaycan’ın taleplerine tamamen bağlı bir politika, Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerini iyileştirme sürecinde önemli bir engel teşkil ediyor. Oysa ki, Türkiye’nin Ermenistan ile doğrudan bir normalleşme sürecine girmesi, sadece iki ülke için değil, tüm bölge için yeni fırsatlar yaratabilir ve Ermenistan-Azerbaycan normalleşme sürecine de büyük katkı sağlayabilir.
Şunu da belirtmek gerek ki Ermenistan Türkiye ile ilişkilerin samimi bir şekilde normalleşmesini ne kadar istiyorsa bir o kadar da Azerbaycan ile ilişkilerinin düzelmesini arzu ediyor.Yani şu an bazı çerçeveler tarafından ne kadar da aslında Ermenistan Azerbaycan ve Türkiye’yi birbirine düşürmek istiyor gibi saçma sapan iddialar ortaya atılsa da, aslında tam tersi Ermenistan’ın her iki tarafla da birden sorunları çözmek istediğini ve birbirine düşürmek gibi bir derdi olmadığı sürdürdüğü politikasından bellidir. Her ne kadar da Azerbaycan bizim can kardeşimiz ise, bu konuda onu tavrı pek anlaşılmıyor. Bunun birkaç sebebi olabilir. Savaşı kazandıktan sonra Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev sadece Karabağ’ı geri almakla yetinmeyip, daha fazlasını elde etmeye çalışıyor ve tam rövanş hırsına kapılıp aklınca Ermenistan’ın muhtemel rövanş girişimlerinin ihtimalini asgariye indirmeye çalışıyor. Böylece Barış anlaşmasının imzalamaması için devamlı yeni talepler, yeni şartlar öne sürüyor. İkinci bir sebep ise Azerbaycan’ın Rusya’ya karşı olan “borcu” olabilir. Her ne kadar da biz Türkler Karabağ savaşında şartsız ve kayıtsız Azerbaycanlı kardeşlerimizin yanında durduğumuzu dile getirsek, aslında unutmamamız gereken başka bir husus ta var.
Azerbaycan toplumunun ve siyasi çerçevelerin algısında Azerbaycan’ın zaferine katkıda bulunan bir üçüncü güç daha var. O da Rusya. Hemen savaş ardından Azerbaycan’daki kutlamalarda hepimiz Azerbaycan ve Türkiye bayraklarının yanında Rusya bayraklarının da dalgalandığını çok iyi hatırlıyoruz. İstesek te istemezsek te Rusya her zaman bu ortak operasyonunun bir parçası olarak algınlanmış. Ve elbette Azerbaycan için bunun siyasi bir bedeli de olacak. Rusya’nın siyasi ve askeri etkisinden, hakimiyetinden kurtulmak isteyen, tam anlamda bağımsızlık ve egemenliğine kavuşmak için büyük çabalar sarfeden Ermenistan’ı cezalandırmak amacıyla elbette Rusya Azerbaycan’ın “kendisine olan borcunun”, Ermenistan’ı sıkıştırarak, çıkmaza sürükleyerek telafi edilmesini isteyebilir.
Yani kabaca Rusya doğrudan Ermenistan’a meydan okumak yerine, kendisi daha yumuşak, daha hogörülü görünüp Azerbaycan üzerinden Ermenistan’a baskıcı siyaset uygulayabilir. Bunu mesela Zangezur yoluyla ilgili tartışmalarda da görüyoruz. Ermenistan defalarca bu yola karşı olmadığını, oradan hem demiryolunun hem de karayolunun geçmesine itiraz etmediğini ifade etmiştir.
Aksine, zaten Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın öne sürdüğü “Barış Kavşağı” projesinde bunu öneriyor. Rusya ve Azerbaycan ise 9 Kasım Ateşkes anlaşmasına atıfta bulunarak bu koridorun Rus askerleri tarafından kontrol edilmesi gerektiğini öne sürüyorlar. Bu da o bölgenin Ermenistan yargı yetkisinden ve kontrolünden çıkarıp, Ermenistan’ın toprak bütünlüğünü ve egemenliğini ihlal etmek anlamına geliyor. Doğal olarak Ermenistan buna karşı çıkıyor ve Başbakan Paşinyan da defalarca söz konus anlşamada böyle bir hükmün yer almadığını, Rus ve Azerbaycanlı yetkililerin konuyu çarpıttıklarını ifade ediyor. Türkiye’nin tutumu bu konuda yine anlaşılmıyor. Türkiye de Ermenistan’ın toprak bütünlüğü ve egemenliğinin ihlalinden mi yana yoksa Paşinyan’ın öne sürdüğü “Barış Kavşağı” projesindeki mantıktan yola çıkıp bölgedeki ulaşım bağlantılarının açılmasından mı yana?
Bunun cevabı henüz yok. Benim izlenimime göre, ki ben devamlı hem Ermenistan Başbakanı’nın hem Ermenistan Dışişeri Bakanlığı’nın açıklamalarını takip ediyorum, Ermenistan’ın tutumu net. Ermenistan’ın dediği şu: Bizim 29.743 kilometrekara devletimiz var. Hiçbir komşumuzdan toprak talebimiz yok. Ama tüm komşularımızdan bizim bağımsızlığımıza ve egemenliğimize saygı bekliyoruz. Tüm komşularımızla tarihsel geçmişi ve meseleleri de bir tarafa bırakıp yeni sayfadan dostane ilişkiler kurmak istiyoruz. Bizi ne Rus yanlısı olmakla suçlayın ne de Avrupa yahut Batı yanlısı olmakla suçlayın. Kim gerçekten bizim bağımsızlığımıza ve egemenliğimize saygı gösteriyorsa biz onunla normal ilişkiler kurmaya hazırız… Şimdi bu yaklaşıma karşı eğer Azerbaycan Ermenistan sınırları dışında bulunan bir koridordan bahsediyorsa yada Batı Azerbaycan gibi kavramlar kullanıp Ermenistan Cumhuriyeti’nin topraklarına karşı artniyetli olduğunu gösteriyorsa tabi ki böyle bir yaklaşımla barışa ve bölgesel istikrara varmak imkansız olur. Peki Türkiye ne diyor bu duruma?
Türkiye’nin ezberlediği tek şey “biz Ermenistan ile normalleşmesi kardeşimiz can Azerbaycan’la koordineli bir şekilde gerçekleştiriyoruz” cümlesidir. Bakalım bu da nereye kadar. Sorun bu: Türkiye ve Azerbaycan Ermenistan’ı, 29.743 kilometrekare arazisiyle, kendi ordusuyla, kendi topraklarından geçen iletişim bağlantıların, yolların, altyapıların üzerinde yargı yetkisine sahip bağmsız ve egemen bir devlet olarak kabul ediyor mu, etmiyor mu? Kabul ediyorlarsa tüm sorunlar hızlı bir şekilde halledilmeye mahkum, ama kabul etmiyorlarsa tabi ki bu süreç uzayıp böyle çözümsüzlüğe uğrayıp sonuca varmayacak…”
Yazının devamını okumak için tıklayın
Görsel: İletişim Başkanlığı