Gökhan Yavuzel
İnsanın birey olmadan önceki söz söyleme tarzı, davranışları ve diğer canlılarla olan ilişki biçimi tamamen öykünmelerden veya sahteliklerden ibarettir. Kendi atası ne yapmışsa, ailesinden ne görmüşse, içinde yaşadığı toplum ve aldığı resmi eğitim neyi doğru veya yanlış kabul etmişse o doğrultuda ilerler.
Bu sıradanlığı ve kısır döngüyü dönüştürmek için insanın birey olma yolculuğunda atacağı adımlar önemlidir.
İnsanın birey olma aşamasına geçmesi/geçebilmesi sancılı ama keyifli bir süreçtir. Birey olmak, insandan farklı olarak kendi özgün kişiliğini ortaya çıkarabilmektir.
Örneğin arılar, farklı bitkilerden beslenip kendi balını yaparlar. Ancak söylenildiği üzere kolay bir üretim değildir bu. Çünkü bal arıları kendi ürününü verene kadar; yüzlerce kilometre yol kat eder, birçok farklı bitkiden beslenir, hem kendilerini hem de kolonilerini korumayı öğrenir, farklı iş bölümlerini üstlenir ve bu devasa çalışmanın sonucunda bal üretimini gerçekleştirir.
İnsanın birey aşamasına ulaşabilmesi için kendi üretimini yapabilmesi gerekir. Arı misali, insan kendi özgün balını verene kadar birey olamaz. Her insan gördüklerinden ve duyduklarından etkilenerek bilinçli bir tercih yapma şuuru oluşmadan yaşamaya çalışır. Risk almaktan ürken, tasvip edilmeyen kalıpların ve etik görülecek yönleri olmayan kurallara karşı bile sorgulama cüretini kendinde bulamaz. Çoğu insanın yaşamı bu çemberden çıkamadan sonlanır.
İnsan kendi sözünü, duygularını ve tercih yapma hürriyetini ortaya çıkarmaya başladığı zaman birey olmaya başlar.
Sosyolojik doğrultuda; insanın ekonomik, sosyal ve kültürel alandaki gelişmeleri zaman içinde özgün doğruların oluşmasını sağlar, her şeyi basite indirgeyen sıradanlıkların yok olmasının da önünü açar.
Burada sözünü ettiğim şey, daha somut anlamıyla, insanın düpedüz hayvan olmasından kurtulabilme bilincine erişebilmesidir.
Örneğin Nietzsche’nin “Böyle Buyurdu Zerdüşt” isimli eserinde yoğunlaştığı Üst-insan kavramı; toplumların alışılagelmiş değerlerinden, yanılgı ve yanılsamalarından kurtulmasını ve bu sayede eksikleştirilen varlığının farkına varabilmesini sağlayacak önemli bir düşünce devrimidir. (Üst-insan kavramı daha sonra felsefeye de kazandırılmıştır.)
Nietzsche, yaşadığı dönemi nihilizme özgü bir çağ olarak değerlendirmiş ve bu bataklıktan çıkabilmek için insanın sürekli kendini aşmaya çalışarak ve yanlış öğretilerini alt ederek Üst-insan olma yolunda ilerleyebileceğini belirtmiştir.
İçinde bulunduğumuz çağ ise üst-nihilizm sayılabildiğine göre, o halde Budizm’in en önemli öğretilerinden biri olan insanın “Nirvana”ya ulaşması gibi bir şeyden söz etmek büyük bir abartı olacaktır, ancak insan en azından birey olma yolunda adımlar atabilir. Çünkü günümüz dünyası, sadece zamansal perspektifteki değişim ile bakıldığında bile kölelik devrinin koşulları ortadan kalkmış, insanın köle zihniyetini yıkmasını sağlayacak imkanları doğmuştur.
Düşünce sistematiği, eleştirel olmak zorundadır. Eleştiri bir şeye olumsuz anlam yükleme, onu kötü gösterme amaçlı değildir; biçimsel çözümleme, yorum ve değerlendirme yoluyla yapılır.
Bir şeyde olması gereken sonuç alınmak isteniyorsa bu düşüncenin ancak analitik boyutuyla yapılabilir. Analitik düşünce ile kurcalanan bir konuda, söz konusu bütün durumlar göz önüne alınarak bir sonuç yaratılır, zaman içinde bilgi ve kültürel gelişmeler ile çağın gerekliklerine uygun Üst-İnsan vasfına ulaşmak olası olacaktır.