Bülent Kaan Köse
Galatasaray Avrupa serüvenine dolu dizgin devam ederken, İspanya’dan alınan sonuç spor otoriteleri ve taraftarı heyecanlandırıyordu. İhtimal her ne kadar zor olsa da, biz ülke olarak her daim imkansıza inanmayı seçen tarafta oluyoruz. Açıkçası, hem bu zamana kadar Galatasaray’ın Avrupa arenasında oynamış olduğu oyun stili ve psikolojik üstünlükle beraber ‘’Sami Yen’’ detayı, bana da ‘’neden olmasın’’ dedirtiyordu. Maçtan önce analiz yapmayı sevdiğimi siz saygıdeğer okurlarımla aşağı yukarı her maç yazımda paylaşıyorum… Bu maç adına Barcelona için önceden ne düşündüysem gerçekleşti… Galatasaray için ise birtakım farklılıklar gözüme çarptı. Hazırsak, bu güzel maçın detaylarına inelim….
Maç analizimi çıkartırken, ağırlıklı olarak ilk maçı düşünerek hareket ettim. Veriler, gol beklentisi ortalamaları, son iki takımın ligde oynadığı maçlar ve Nou Campta oynanan maç… Son iki maçını kazanan Xavi ve ekibi iyiden iyiye oyununu oturttu. Galatasaray ise, çok yüksek tempoda bir Beşiktaş maçı ile dev maç öncesi beklentileri artırmıştı. Maçın ilk çeyreğinde Galatasaray topun arkasında beklemeyi tercih ederek derin toplar ile pozisyonlar bulmak istedi. Gomis’in kaçırdığı pozisyon doğru sonuçlansa çok farklı şeyler konuşabilirdik.
Galatasaray, alanı kapatmayı tercih ederek saha parselasyonunda doğru pozisyon aldı diye düşünüyorum. İlk maçı düşündüğümüz zaman, Galatasaray’ın daha kompakt oynayarak, ikinci bölgede dönen topları rahatlıkla aldığını söyleyebiliriz. Bu da demek oluyor ki, mesafeyi kısalttılar. Galatasaray, kendisine dönen topları karşılamakta çok zorlandı. Takımda Feghouli’nin olmayışı Galatasaray’a pahalıya patladı diyebilirim.
Torrent’in Gomis tercihini pek anlamlandıramasam da, maç öncesinde üçüncü bölgede sırtı dönük olarak top tutma hedefi olduğunu düşünmüştüm fakat, Gomis o kadar etkisiz kaldı ki, ikinci bölge ile üçüncü bölge arasında kalan “half space” dediğimiz bölgeye girememesi, hücumun eksik olmasına sebep oldu diye düşünüyorum. Ben olsaydım Muhammed ile başlardım. Beşiktaş maçından sonra ‘’kadroda olur’’ dedim kendi kendime. Bununla beraber Cicaldau o kadar hata yaptı ki, saymayı bıraktım. Ne kademeye doğru girebildi ne de çevre kontrolünü yaparak pas bağlantısı sağlayabildi.
Barcelona, kanat tercihlerini kullanarak hücum etmeyi istese de hem Aanholt hem de Boey, önde kaldıkları için bu tehlikeyi en azından ilk yarı için doğru savuşturdular. Marcao–Nelsson ikilisi de başka bir oyun oynadılar. Her iki oyuncu da topa ilk dokunuş konusunda müthiş seviyedeler. Bu da oyun iç görülerinin ne kadar yüksek olduğunu gösterir. Galatasaray savaşıyor, seyircisi ile adeta vatanı savunuyordu. Golün ilk yarıda tam da yerinde geldiğini söylemeliyim. Galatasaray, golden sonra beş dakika ‘ekstra ‘’ temkinli olsaydı içeriye önde giriyorsun. Maç, o noktada başka yerlere giderdi…
Maçın ikinci yarısında ben kenarda olsaydım, Babel, Gomis, Cicaldau değişiklikleri ile başlardım, o zaman daha hareketli bir oyun olurdu diye düşünüyorum. Her şey yolunda giderken beklenmedik bir anda tam da bir ‘’şans ‘’ golü ile öne geçen Barcelona kontrolü iyice eline aldı. Bana soracak olursanız Galatasaray’ın yediği ikinci golden sonra, maçın kaybedildiği yer, seyircinin de psikolojik olarak düştüğü zamanlardı.
Takım, maçın her bölgesinde hızlı ve dikkatli, üçüncü bölgede ise çok ağır kaldı. İkinci bölgedeki sertlik de istenilen düzeyde sağlanamayınca, Xavi’nin ekibi, topa sahip olarak skoru almaya oynadılar. İlk maçtan sonra Katalan ekibi Kerem’e öylesine ciddi bir önlem almış ki, sürekli dar alandan oyunu diğer tarafa açmanın yolunu aradı.
Dürüst olmak gerekirse, bu tur birazcık da elimizden kayıp gitmiş gibi oldu. İçinizden, “ne diyor bu adam” diyebilirsiniz fakat ben Barcelona’nın üstün bir oyun oynadıklarını düşünmüyorum. Pozisyonlarını da doğru değerlendiremeyince maalesef veda ediyorsunuz. Bütün bunlara rağmen takımın göstermiş olduğu inanç ve mücadeleden memnunum. Bundan iyisi düşünülemezdi. Her şeye rağmen sarı-kırmızlı ekibe bizlere bu heyecanı yaşattığı için, “acaba mı” sorusunu sordurduğu için bile teşekkür etmek gerek.