Cenk Başlamış
Ne kadar dikkat çekti bilinmez ama hafta sonunda Rusya’dan Türkiye’yi yakından ilgilendiren bir haber geldi.
Sputnik’in haberine göre, Rusya’nın tüketici hakları ve halk sağlığı denetçisi kuruluşu Rospotrebnadzor, Türkiye’den biber, nar, üzüm, portakal ve greyfurt alımına yönelik kısıtlamaları içerdiği kimyasalların kabul edilir düzeyde bulunması üzerine kaldırmıştı
Rospotrebnadzor’un konuyla ilgili açıklaması şöyleydi:
“Rusya pazarına kaliteli ve tüketilmesi güvenli ürünler tedarik edilmesine ilişkin Türk tarafı ile yapılan çalışmanın sonucunda, Türkiye’de üretilen biber, nar, üzüm, portakal ve greyfurtun Rusya’ya girişine yönelik kısıtlamaların kaldırılmasına karar verilmiştir.”
Moskova’dan gelen haber Türkiye’deki üreticiler ve ihracatçılar için sevindirici olmasına elbette sevindirici ama zamanlama düşünülünce insanın aklına ister istemez soru işareti takılıyor.
Konunun uzmanlarına bakılacak olursa, Türkiye’nin tarım ürünleri ihracında alıcı ülkelerin koyduğu koşullara harfiyen uyduğunu söylemek zor.
Ama bir gerçek daha var:
Neredeyse bütün devletler hemen hemen her konuda diğer ülkelere karşı diplomaside “havuç ve sopa” olarak bilinen bir taktik kullanır. Tabii, gücü oranında…
Yani bir ülke hoşunuza gitmeyen bir şey yaptığında ya da söylediğinde “sopa” göstererek cezalandırıyorsunuz.
Tersi durumda ise “havuç”la ödüllendiriyorsunuz.
Rusya’nın son kararı da akıllara bu taktiği getiriyor yani Türkiye ödüllendirilmiş görünüyor.
Neden mi?
Rusya-Ukrayna savaşının başlamasından önce Türkiye Kiev’le bir hayli yakınlaşmış, bu durum da Moskova’nın tepkisini çekmişti. Ama savaşın başlamasından sonra Türkiye tarafsız davranmaya başladı, ateşkes için iki tarafın masaya oturmasına yardım etti ve daha önemlisi Batı’nın Rusya’ya uyguladığı yaptırımlara katılmadı.
Dolayısıyla Rusya’nın biber, nar, üzüm, portakal ve greyfurt alımına yönelik kısıtlamaları kaldırması Türkiye’ye yapılan bir jeste benziyor.
Tarım konusunda uzman bir isim olan Dünya gazetesi yazarı Ali Ekber Yıldırım’a bu konuda ne düşündüğünü sordum.
Onun izlenimi de bu kararın “siyasi” olduğu yönünde.
Yıldırım, “Geçmişte Rusya’nın Türkiye’den tarım ürünleri alımına koyduğu bütün kısıtlamaların siyasi olduğunu söylemek doğru olmaz. Ama Türkiye’nin Rusya’ya ya da Avrupa ülkelerine yaptığı tarım ihracında her seferinde kuralları çiğnediğini de söyleyemeyiz. Kararlar kimi zaman siyasi olabiliyor, kimi zaman ise kurallara gerçekten uyulmadığı için kısıtlama uygulanıyor. Son olay ise siyasiye benziyor” dedi.
Yıldırım, Rusya’nın kararının bir nedenin de Batı’nın yaptırımları nedeniyle bazı ürünlere ulaşmakta sıkıntı çekilmesinden kaynaklanıyor olabileceğini söyledi.
Siyasi sebze-meyve yasağının Türkiye’de en iyi bilinen örneği ünlü domates yasağı.
24 Kasım 2015’te Türkiye’nin bir Rus uçağını düşürmesinden sonra Moskova Türk domatesine kota koymuştu.
1 Ocak 2016 tarihinde başlayan kısıtlama, “uçak krizi”nin geride kalmasına rağmen devam etti ve Rusya Türkiye’den domates alımını “gıdım gıdım” artırdı.
Aradan yedi yıla yakın bir süre geçti ve Rusya’nın Türkiye’den aldığı domates miktarının kriz öncesi seviyeye yani yılda 350 bin tona yükseltilmesi daha yeni yeni gündeme geldi.
Konuyla ilgili akla gelen bir diğer örnek turizmden.
Rusya’nın koronavirüs salgınını gerekçe göstererek Türkiye’ye uzun süre “charter yasağı” uygulamasının iki ülke arasındaki siyasi sorunlardan kaynaklandığını düşünenler vardı.
Neyse ki bu sorun da tatlıya bağlandı ama uçak olayının ardından Rusya’nın Türkiye’ye gösterdiği bir “sopa” var ki havada sallanmaya devam ediyor.
Aradan yedi yıla yakın süre geçmesine rağmen Türk vatandaşlarına getirilen vize uygulaması hâlâ yürürlükte.
Ama iki ülke arasındaki havaya bakarsak bu sorunun çözümü de yakında gündeme gelebileceğe benziyor.