Rafael Sadi
İsterseniz tiyatro da diyebilirsiniz.
Aslında belki bir döneme damgasını vuracak kadar büyük bir ortak yapım prodüksiyon da diyebilirsiniz.
Evet, yanlış anlamadınız İran-İsrail-Türkiye’nin ortak üretimi olan müthiş bir yapımı hep birlikte canlı olarak izliyor gibiyiz.
Ne Çukur dizisi ne de Üç Kuruş dizisi bu kadar rağbet göremedi.
İyi de böyle bir oyun- isterseniz tezgah da diyebilirsiniz-neden sahneleniyor?
Kuşkusuz işin içindeki istihbarat birimleri bu konuda asla gerçekleri dile getirmeyecektir. Gerçeklerin ortaya çıkması için veya birilerinin bunu yazması için en az 30 yıl geçmesi gerekir.
Gelin bu senaryoyu biraz da 31 yıldır İsrail’de yaşamakta olan birinin gözünden, bunun en az iki mislinden biraz daha fazla zaman da Türkiye’yi yaşamakta olan birinin beyninden dinleyin. Evet komplo teorisi gibi gelebilir ama ya dediklerim, düşündüklerim çok da yanlış değilse?
Senaryo Oknin çiftinin Çamlıca kulesinden Cumhurbaşkanı’nın evinin çatısının resmini çekmeleri üzerine hapse atılmaları ile başladı. 8 günlük hapis cezası, gelişen diplomatik çabalar sonucu olay tatlıya bağlanmakla kalmadı, aynı zamanda 12 senedir buzdolabındaki İsrail-Türkiye ilişkileri dolaptan çıkarılarak çözülmeye bırakıldı. Başkan Herzog, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ankara ziyaretini kabul etti ve geldi. Herzog önemli liderlerin karşılanması gerektiği gibi karşılandı, İsrail ile Türkiye bayrakları atlı askerlerce taşındı. Bu fotoğraf da tarih sayfalarındaki yerlerini alıverdi.
Olay bu kadarla bitmedi tabii…
Türkiye Dışişleri Bakanı Sayın Mevlut Çavuşoğlu hem Ankara’nın tanımadığı İsrail’in başkenti Kudüs’ü hem Dışişleri Bakanı Sayın Yair Lapid’i ziyaret etti hem de başkentteki Soykırım Müzesi Yad Vashem’i gezerek 6 milyon soykırım kurbanının anısına çelenk de koydu.
“Her şerde bir hayır vardır” atasözünü haklı çıkarırcasına İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkiler bir çırpıda yoluna giriverdi, düzelmeye yüz tuttu.
Çavuşoğlu’nun Türkiye’ye dönüşünü müteakiben İranlı bir takım bilim adamlarının manidar ve anlaşılmaz biçimde suikastlara kurban gitmesiyle gelişen olaylar zincirinde zaten kuşkulanılan ve olağan suçlu pozisyonunda bulunan İsrail ve MOSSAD istihbarat birimi, İran yönetimi ve reisi olan Hamaney’in hedef tahtasına oturuverdi.
İstihbarat birimi MALAM’ın eski başkanı General Amos Gilad’ın televizyon programlarında verdiği beyanlardan da anlaşılacağı üzere, o meslekte kullanılan deyimlerle şimdiye kadar simetrik intikam peşinde olan İran simetri konusunu bir kenara bırakarak kim olursa olsun herhangi bir İsraillinin hatta sadece Yahudi vatandaşın bile suikast hedefi olabileceğini söyledi.
Hal böyle iken ve İran yönetiminin mutlak bir intikam niyeti belli olmuşken film, pardon dizi bu kez Türkiye’yi yoğunlukla ziyaret etmekte olan ve neredeyse her gün Türkiye’de bulunan 250 bin kadar İsraillinin açık hedef olduğu açıklandı İsrail devleti “Türkiye’yi ziyaret etmek tehlikeli” uyarısı yapmaya başladı.
Bu uyarılar delikanlı ve cengaver bir millet olan İsraillileri pek etkilemedi.
Bu arada hatırlatmak isterim ki “Türkiye tehlikeli gitmeyin” diyen Dışişleri Bakanı Sayın Yair Lapid 23 Haziran’da Türkiye’ye gidiyor. Eh ne demişler, imamın dediğini yap yaptığını yapma… Hoş Yair Lapid’in imamlık veya muadili hahamlıkla yakından uzaktan ilgisi yok ama tam yerine denk geldi, manzara koyduk!
Bu arada Çukur dizisini aratmayacak parçalar yazılıp konuldu dizinin içine! İstiklal Caddesi’nde gezmekte olan İsrailli turistler İsrail Genelkurmay Başkanlığı istihbarat birim şefinden direkt bir telefon aldı. Bulundukları yerden ayrılmamaları, kendilerini öldürmek için tutulmuş İranlı katillerin otelde bekledikleri, bu nedenle otele uğramadan derhal kurşun geçirmez araçlarla korumalar refakatinde önce havaalanına, oradan da ayarlanan bir uçakla İsrail’e götürülecekleri bildirildi. Aynen de öyle yapıldı.
Ama atladıkları bir şey var. Kimse çıkıp da “otelde bekleyen İranlılar ne oldu” diye bir soru sormadı. Eh, acele senaryolarda bu türden “aksilikler” olur. Nasıl derler, ”çekim hatası”nı bir sonraki bölümde montajla düzeltmeye koymaya çalıştılar ama sanırım pek tutmadı ve bazı gazetelerde İranlı hücrelerin yakalanarak tutuklandığı yazıldı. Ama ne bir fotoğraf karesi ne de isim verildi. Hoş İstihbarat işlerinde böyle şeyler olağandır deniyor.
Artık neredeyse her geçen başka bir istihbarat bilgisi basında yayınlanıyor ve fırından yeni çıkmış “korkunç bir saldırı bekleniyor ” sıcacık manşetiyle hemen İsrail ve Türk basınında yayına giriveriyor.
Cengaver İsraillilerin bir kısmı otellerinden bile ayrılmazken, bazılarının da “aslında burada güvendeyiz, bir endişemiz yok” mesajları medyada yayınlıyor. Hatta Türkiye Hahambaşısı Sayın İsak Haleva Jerusalem Post gazetesine verdiği beyanatında İsrailli turistlerin Türkiye Cumhuriyeti devletinin güvencesi ve koruması altında olduklarını söylüyor, Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerini hatırlatıyor ve Türkiye ziyaretlerini aksatmamalarını tavsiye ediyor. Bazı İsrailliler bu beyanatı hoş karşılamasa da söylenenler böyle.
Peki daha yeni yeni ısınma turlarında olan İsrail Türkiye ilişkileri bu seyahat yasaklarından ve İran tehdidi konusundan nasıl etkileniyor veya etkileniyor mu?
Samimi olmak gerekirse zaten ekonomik bir darboğazın içinde bulunan Türk ekonomisinin can damarlarından birinin de turizm olduğunu hepimiz biliyoruz. BU sektördeki meslek erbabının az da olsa yüzünü güldürebilecek İsrailli turistlerin piyasadan çekilmesi kimseyi mutlu etmez. Hatta üzer, kızdırır. Türk tarafının İsrail tarafına “bu uyarı mesajlarını azaltın” demesinin dışında THY nin İsrail’e uçuşlarını kesme haberi de aslında bir tepki sayılabilir. Bu arada İsrail Havayolları’nın Türkiye uçuşları konusu halen ülkelerim arasında tartışılmakta. Güvenlik konusu ve İsrailli güvenlik elemanlarının silahlı olma konusu ezelden beri gelen takışma meselesi, halen de çözülmüş değil.
Türkiye’nin derdi sadece İsrail ile ilintili değil tabii, İran’a da oldukça sert bir nota verilmiş ve “Ülkemizi ziyarete gelen turistlere zarar vermeye kalkarsanız bedelini ödersiniz” gibisinden bir mesaj iletilmiş. Eh Türkiye bu konuda yerden göğe kadar haklıdır. Düşünün ki dükkanınıza gelen müşterilere karşı komşudan ateş ediyorlar, valla savaş çıkar! Hoş ülkeler arası savaş o kadar çabuk çıkmıyor çok şükür.
Aradan neredeyse 2 hafta geçti, ortada gerçekleşen bir olay yok. Herhangi bir İsrailliye saldırılmadı ve kimse öldürülmedi. Umarım öyle bir şey de olmaz.
İsrail Başkanı Herzog Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı telefon ile arayarak iki ülke istihbarat birimlerinin birlikte çalışmalarından ve alından neticeden memnuniyetini belirtmiş. Bu durum iki ülkem arasındaki ilişkileri daha da bir ısıtmış perçinlemiş görünüyor.
Peki İran ne durumda?
Karaman’ın koyunu sonradan çıkar oyunu desek de ülkelerin ekonomik durumlarını göz önüne aldığımızda hiçbirinin topyekun bir savaşa girecek kudrette olmadığını anlamak zor olmazsa gerek. Nükleer silahlar, füzeler, uçaklar bir dünya para; kimse bu işten maddi ve manevi yara almadan kurtulamaz. Yani aklın yolu birdir. Herkes herkes ile iyi geçinmek zorundadır. Bu bir iyi niyetten fazla mecburiyettir. Üstelik daha da ucuzdur. Barış her taraf için refah kapısıdır.
Yazıldığına inandığım bu senaryoda en büyük rol Türkiye’ye düşüyor. İran’la İsrail’in arasını düzeltmek hem Türkiye adına hem de dünya barışı için büyük bir adım olacaktır. Bence bu barış ortamını İran da istiyor. Ayrıca, boynundaki yaptırımlar kelepçesinden kurtulmak zorundadır. Böylesi bir barış ve politika değişikliği onlar açısından kolay olmayabilir ama imkansız değildir. Doğru eylemler ve adımlar ile pekala da olasıdır. Bu olaylar dizisinde tünelin ucunda ışık görmek benim iyimserlik düsturumun doğasıdır. Tarafların askeri ve milli menfaatleri korunurken en büyük milli menfaatinde barış olduğunu varsayarsak olmayacak şey değildir. Evet kulağa komik bile gelebilir ama ortada İran’la İsrail’in uzlaşmasına yönelik bir nişan hazırlığı var sanki.
Ne diyebiliriz ki, hadi hayırlısı…