Tasam.org
ABD’nin 2022 Ulusal Güvenlik Stratejisi ve Ulusal Savunma Stratejisi’nin tasnif-dışı veya gizli bilgi niteliğinde olmayan özeti, savunma planlamasında yeni bir döneme girildiğini göstermektedir. (*)
Buna göre, ABD yeni dönemde devlet dışı aşırılık yanlısı gruplar yerine, yaklaşık olarak denk büyüklükte güçlerin oluşturduğu tehditlere odaklanacaktır. 2017 Ulusal Güvenlik Stratejisi ve 2018 Ulusal Savunma Stratejisi bu yeni odaklanmanın habercisi olmuştur ve artık özellikle Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından, bu yöndeki vurgunun devam edeceği açıktır. Ne var ki ABD, ulusal güvenlik planlamasının esasını teşkil eden bu tür stratejik rekabetleri göğüslemek durumunda olduğu şu süreçte bile, bu rekabetleri anlamaya yönelik net bir çerçeveden, hatta neyle ilgili olduklarına dair kesin bir teoriden/fikirden ve nerede durduklarına dair nesnel bir tespitten yoksundur.
ABD Savunma Bakanlığına bağlı Politika Sekreterliği bünyesinde faaliyet gösteren Kuvvet ve Strateji Geliştirme Sekreterliği için gerçekleştirilmiş bu çalışma, söz konusu hususlara yoğunlaşmaktadır. Bu kapsamda, başlıca güçler arası rekabet ve çekişme, buna ilişkin tarihsel vakalar ve teorik çalışmalar, ABD’nin ulusal gücü ve rekabet kapasitesine ilişkin literatür ve mevcut rekabette gerek Rusya gerekse Çin’in hedef ve stratejilerine ilişkin değerlendirmeler incelenmiştir. Nüfuz ve güç kaynakları bakımından ABD-Çin rekabetinin ayrıntılı bir şekilde analiz edilmesine özel önem verilmiştir. Rekabetin geldiği aşamayı değerlendirmek üzere kapsamlı ekonomik, askerî ve jeopolitik veriler toplanmıştır. Bu rapor, söz konusu verilerin az bir kısmının netleştirdiği bu araştırmadan elde edilen birkaç üst düzey bulguyu aşağıdaki gibi hülasa etmektedir.
ABD’yi yönetenler, başat güçler arası rekabeti kavramsal bir zemine taşıyıp değerlendirmek veya anlamlandırmak üzere dört temel kategoriyi dikkate almalıdır. Tarihsel çekişmeler ve bunların sonuçlarına ilişkin bu araştırma, stratejik rekabet hâlini anlamak ve değerlendirmek üzere kullanılabilecek dört kategoriden oluşan şu basit çerçeveyi desteklemektedir:
Birinci kategori, başat güçler arası rekabetin genel bağlamı veya rekabetin tebarüz ettiği ortamla ilgilidir ve çok kutuplu bir dünya sistemi, neoliberal modele yönelik başkaldırılar, 4. sanayi devrimi, saldırıya açık bir bilgi-iletişim ortamının yükselişi, iklim değişikliği, krizler vb. konuları kapsamaktadır.
İkinci kategori, ulusal güç ve rekabetçi kapasite veya rekabetçi duruşun dayandığı iç ulusal güç ve dinamizmin kritik bileşenleriyle ilgilidir ve ülkenin genel üretim kapasitesi, öncü teknoloji geliştirme becerisi, mali çeviklik, idari etki gücü, askerî kaynak kapasitesi, etki gücü vb. konuları kapsamaktadır.
Üçüncü kategori, uluslararası konum ve nüfuz veya bir ülkenin göreceli konumunu şekillendiren küresel pozisyon, güç ve etki unsurlarıyla ilgilidir ve iktisadi pozisyon ve angajmanlar, askerî pozisyon ve angajmanlar, paradigmatik ve ideolojik rekabet, kritik/kilit ülkelerin taraf seçme durumları vb. konuları kapsamaktadır.
Dördüncü kategori, ikili rekabetin şekli ve durumu veya ikili çekişmenin yapısını belirleyen spesifik çıkar ve hedef çatışmalarıyla ilgilidir ve temel ulusal çıkarlar, çıkarların çatıştığı veya örtüştüğü alanlar, rekabet alanlarının frekansı vb. konuları kapsamaktadır.
Güçlü küresel ittifaklar, ağlar ve ortaklıklarla bütünleşmiş iç istikrar ve iç dinamizm, ABD’nin rekabetçi başarısının formülüdür. Stratejik rekabette başarı ile en yaygın olarak ilişkilendirilen faktörlerden biri, küresel bir jeopolitik güç ittifakıyla bütünleşmiş dinamik bir toplumsal tabandır (ekonomik gelişmişlik, öncü endüstrilerde yetkinlik, siyasal/toplumsal meşruiyet ve istikrarın bir kombinasyonu olarak). Bu temel kombinasyon, lehte bir küresel güç dengesinin, bir devletin müttefiklerine ve ortaklarına olduğundan ne ölçüde daha fazla kendi kapasitesine dayandığı da dâhil olmak üzere farklı biçimler alabilir. Fakat bu, tarih boyunca başat güçler arası rekabette başarı için temel formül olmuştur ve bugün de öyle olması muhtemeldir.
ABD, risklere karşı bağlantısızlığı veya tarafsızlığı sigorta addeden güçler bulunan bir dünyada rekabet etmek mecburiyetindedir. Çok az ülke, Rusya veya Çin’in teşkil ettiği tehlikeyi ABD’nin hâlihazırda algıladığı kadar önemli ve harekete geçmeyi gerektiren bir durum olarak algılamaktadır. Pek çok kritik nitelikli yükselen güç, jeopolitik bağımsızlık veya bağlantısızlık doktrinlerine sıkıca bağlı kalmaktadır. O kadar ki ABD’nin Asya’daki bazı müttefikleri bile ABD-Çin rekabetinde resmen taraf olmaya gönülsüzdürler. ABD bu rekabet sürecinde, nadiren istediği ölçüde çözümler dikte edebilecek veya rekabetçi politikalarına yönelik nadiren refleksif veya derhal destek elde edebilecektir.
ABD’nin rakipleri savaşmadan kazanmayı ummakta ve planlamaktadır. Gerek Çin gerekse Rusya, stratejik hedeflerine, mümkünse geniş çaplı bir muharebeye girmeden ulaşmayı amaçlamaktadır. Bu durumun başlıca sebebi; dünya kamuoyu nezdinde meşruiyetlerini korumak ve hem ABD’nin askerî gücüne hem de nükleer gerilim risklerine yönelik imtina hâlini muhafaza etmek istemeleridir.
Bu ise bu tür savaşların artık imkansız hâle geldiği ya da ABD’nin Savunma Bakanlığının bu tür savaşlara hazırlık yapmaktan vazgeçebileceği veya vazgeçmesi gerektiği anlamına gelmemekte; daha ziyade, yatırımlar, planlar ve faaliyetler çerçevesinde, geniş çaplı savaşa hazırlanmak ile gündelik rekabet arasındaki dengenin önemini işaret etmektedir. ABD’nin askerî olmayan kapasiteye yeterince eğilmemesi veya yatırım yapmaması, kendisini zemini rakiplerine – hem de üstünlüğü ele geçirmeyi tercih edecekleri alanlarda – terk etme riskiyle karşı karşıya bırakacaktır.
Makalenin devamını okumak için tıklayın
(*) RAND Corporation’ın “Yeni Stratejik Rekabet Dönemini Anlamak“ başlıklı 2022 raporunun yönetici özeti