Avrupa Birliği’nin (AB) yürütme organı olan Avrupa Komisyonu’nun Türkiye, Sırbistan, Arnavutluk, Karadağ, Kuzey Makedonya, Bosna Hersek, Kosova, Ukrayna ve Moldova’ya ilişkin son değerlendirmelerinin yer aldığı 2024 Genişleme Raporları 30 Ekim’de Brüksel’de açıklandı.
Komisyon, 1998’den beri aday ülkelerin “Kopenhag Kriterleri”ne uyumu konusunda her yıl böyle raporlar yayınlamakta. 2016’ya kadar bu raporlara “İlerleme Raporu” adı veriliyordu. 2016’dan sonra “Ülke Raporu” olarak adlandırılmaya başlandı.
İç politik gündemin yoğun olduğu ülkemizde Avrupa Birliği’nin raporu, belirli çevreler dışında pek ses getirmedi. İlgisizliğin bir nedeni de, AB üyeliğine ilişkin umutların, beklentilerin zayıflamış olması.
AB Türkiye Genişleme Raporu 95 sayfa. Raporda, demokrasinin işleyişi ve ekonomik kıstaslardan başlayarak ülkemizin durumu ve yıl içinde kaydedilen gelişmeler çeşitli fasıllar altında inceleniyor.
“Türkiye, AB için kilit bir ortak ve aday ülkedir” ifadeleriyle giriş yapılan raporda, Türkiye ile iş birliğine dayalı ve karşılıklı fayda sağlayan bir ilişkinin geliştirilmesinin AB’nin stratejik çıkarına olduğu belirtiliyor. Türkiye’nin birliğe aday ülke olduğu hatırlatılıyor.
Raporda, AB’nin Türkiye ile iş birliğini daha da artırmak için Kıbrıs sorununda çözüme yönelik ilerlemeye önem atfettiği belirtiliyor.
AB-Türkiye ilişkileri hakkında 23 Kasım 2023 tarihli ortak bildiri ve AB Konseyi önerileri doğrultusunda hem AB hem de Türkiye’nin karşılıklı çıkar alanlarında yeniden adımlar attığı anımsatılan raporda, “AB, belirlenmiş şartlara tabi olarak, aşamalı, orantılı ve geri döndürülebilir bir şekilde Türkiye ile yapıcı bir şekilde yeniden angajman kurmaktadır. Ortak çıkar alanlarında üst düzey görüşmeler devam etmektedir” değerlendirmesinde bulunuluyor.
Raporda, katılım müzakerelerinin 2018’den bu yana durma noktasında olduğu anımsatılarak, demokratik standartlar, hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı ve temel haklarla ilgili ciddi endişeler olduğu iddia ediliyor.
Türkiye ile AB arasında 18 Mart 2016’da yapılan mutabakatın sonuç vermeye devam ettiği ve göç konusunda iş birliğinin temel çerçeve olmayı sürdürdüğü kaydedilen raporda, Türkiye’nin Suriye ve diğer ülkelerden 3,6 milyon sığınmacıya ev sahipliği yapma konusundaki olağanüstü çabaları takdir ediliyor. AB’nin 2011 yılından bu yana mültecileri desteklemek için 10 milyar avro kaynak sağladığı belirtiliyor.
İnsan hakları ve temel haklarla ilgili eleştiriler yöneltilen raporda “Türk yasal çerçevesi, insan haklarına ve temel haklara saygı konusunda genel güvenceler içeriyor ancak mevzuatın ve uygulamanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları ile uyumlu hale getirilmesi gerekiyor” değerlendirmesi yapılıyor. Osman Kavala’nın serbest bırakılması gerektiğinin altı çiziliyor.
Raporda yer alan dikkat çekici bazı hususlar kısaca şöyle:
Demokratik Kurumlar, Yargı, Organize Suçlar
-Türkiye’de demokratik kurumların işleyişi ciddi şekilde sekteye uğramaya devam ediyor.
– Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, parlamentonun yasama ve denetleme fonksiyonlarını zayıflatıyor. Denge ve denetleme unsurları bulunmuyor.
-Kamu yönetimi oldukça siyasallaştı. Hükümetin yerel yönetimler üzerindeki baskısı, yerel demokrasileri zayıflatmaya devam etti.
-Siyasi çoğulculuk açısından da sorunlar devam ediyor. 8 bine yakın HDP üyesi ve yöneticisi tutuklu.
-Yargıtay’ın AYM kararlarını uygulamaması nedeniyle TBMM’ye seçilen Can Atalay serbest bırakılmadı
-Sivil toplum kuruluşları giderek daha güç ortamda faaliyet gösteriyor
-Türkiye, hukukun üstünlüğü ve temel haklar açısından AB kriterlerine uyma konusunda henüz ilk aşamada.
-Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile ilgili eksiklikler giderilmedi. Anayasa’da ve diğer yasalarda kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığına ilişkin düzenlemelerin yer almasına karşın siyasallaşma arttı. Yargıç ve savcıların seçim, işe alım ve terfi sistemi şeffaf değil.
-Yargının Avrupa standartlarında bağımsız ve tarafsız karar almasının sağlanması için uygun siyasal ve yasal ortam yaratılmalı. AYM kararları uygulanmalı, Hakimler ve Savcılar Kurulunun yapısı değişmeli.
-Yolsuzlukla mücadele konusunda adımlar atılmalı, bu konuda ilgili uluslararası kuruluşların aldıkları kararlar uygulanmalı.
-Türkiye organize suçlarla mücadeleye ilişkin yasal çerçevesini AB müktesebatıyla uyumlu hale getirmeye devam ediyor.
-Türk kolluk kuvvetlerinin operasyonları sayesinde geçen yıl yasaklı maddelerin ele geçirilmesinde artış yaşandı ve Türkiye Mali Eylem Görev Gücü, (FATF) “gri listesi”nden çıkarıldı.
Terörle Mücadele
-Türkiye, öncelikle terörle mücadele yasalarını AB ile uyumlu hale getirmeli.
-AB tarafından da terör örgütü olarak listelenen PKK’nın saldırıları nedeniyle sınır bölgeleri güvenlik riskiyle karşı karşıya .
-Sınır bölgelerindeki güvenlik durumu, PKK’nın devam eden terör saldırıları nedeniyle istikrarsız olmaya devam ediyor.
-Türkiye çeşitli terörist gruplardan gelen tehditlerle karşı karşıya kalmaya devam ediyor, terör örgütleri PKK, DEAŞ ve FETÖ’nün yurt içinde tasfiye edilmesine öncelik veriliyor.
– Terörle mücadele Türkiye’nin meşru bir hakkı ve sorumluluğu. Bunu yaparken temel insan hakları gözetilmeli..
-Türkiye, terörle mücadeleye yönelik mevzuata ve terör tehditleri ile başa çıkmak için güçlü kurumsal yapılara sahip. .
-Kürt sorununun çözümü konusunda anlamlı bir girişim gözlenmiyor…
Göç ve Sığınma Politikası, Vize Serbestisi
– Türkiye dünyadaki en büyük mülteci nüfuslarından birine ev sahipliği yapıyor .
– Resmi kaynaklara göre 2023’te bir önceki yıla göre daha az sayıda Suriyeliye Türk vatandaşlığı verildi ve gönüllü geri dönüşler hızlandı.
– AB-Türkiye Göç Mutabakatı iş birliğinin ana çerçevesi olmaya devam ediyor, düzensiz göçle mücadelede iş birliği verimli ve sonuç getirici.
– Vize serbestisi yol haritası kapsamında öne çıkan hiçbir kriter yerine getirilmedi. Türkiye’nin, mevzuatını vize politikasına ilişkin AB müktesebatıyla daha fazla uyumlu hale getirmesi gerekiyor.
Türkiye’nin Stratejik Özerkliği
-Türkiye, dış politika alanında aktif ve önemli bir aktör. Bu durum da AB-Türkiye ilişkileri açısından önemli bir unsur.
– AB ile Türkiye’nin, Rusya ve Hamas’a yönelik tutum ve politikalarında farklılıklar mevcut.
-Türkiye dış politikada “360 derecelik stratejik bakış açısını” sürdürüyor.
-Türkiye, AB üyeliğine bağlılığını sürdürüyor.
-Türkiye, diplomatik, ekonomik, güvenlik ve savunma alanlarında kapsamlı bir vizyon benimseyerek ortaklıklarını çeşitlendirme ve stratejik özerkliğini ortaya koydu.Türkiye, Afrika, Asya, Körfez ve Latin Amerika ülkeleriyle ilişkilerini yoğunlaştırdı. Arap ülkeleri ve Ermenistan ile normalleşme çabalarını artırdı.
-Ankara, Ukrayna-Rusya savaşında her iki tarafla da siyasi, ekonomik ve diplomatik ilişkilerine devam etti., Türkiye, Ukrayna ile Rusya arasındaki görüşmeleri kolaylaştırmayı, gerilimi azaltma ve ateşkes sağlamayı hedefliyor. Ukrayna tahılının ihracatını kolaylaştırmak için diplomatik girişimde bulunarak, tahıl anlaşmasını mümkün kıldı.
ABD, İsrail, Filistin
-Türkiye, ABD için hem önemli hem de zorlu bir ortak olmaya devam etti. ABD-Türkiye Stratejik Mekanizması da dâhil olmak üzere bir dizi üst düzey toplantı yapıldı ve terörle mücadele konusunda üst düzey istişareler yeniden başlatıldı. Türkiye ve ABD, Ukrayna, Orta Doğu Barış Süreci, Afganistan ve Suriye’ye insani erişim gibi bölgesel konularda temaslarda bulunmaya devam etti.
-Türkiye-İsrail ilişkileri, 7 Ekim 2023’te Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıların başlamasından bu yana belirgin şekilde bozuldu. Mayıs 2024’te İsrail İle ticaret ilişkileri sona erdirildi. Hamas konusunda Türkiye ve AB farklı politikalar izlese de “iki devletli çözüm ve ateşkes çağrısında bulunan tüm BM kararlarının uygulanması” hususlarında ortak anlayışa sahipler. Türkiye Uluslararası Adalet Divanında (UAD) İsrail’e karşı açılan “soykırım” davasına da müdahil oldu.
– Türkiye, Filistinlilere önemli ölçüde insani yardım sağlayarak bölgede etkili bir oyuncu olmaya devam etmekte ve aynı zamanda İrtibat Komitesi’nin bir üyesi. Orta Doğu Barış Süreci konusunda Türkiye, iki devletli çözümün hayata geçirilmesi amacıyla siyasi sürecin yeniden başlatılması gerektiği konusunda AB’nin tutumuyla uyum içinde.
Libya, Orta asya, Afrika, Yunanistan
-Türkiye, Libya’da önemli ve aktif bir rol üstlenmeye devam ediyor. Ankara, istikrarı savunmaya devam ediyor.
-Türkiye, Orta Asya’daki varlığını giderek güçlendirdi ve jeopolitik iddiaya sahip. Bölge ülkeleriyle ilişki ve iş birliğinin geliştirilmesine önem veriliyor. Türk Devletleri Teşkilatı’nın daha güçlü bir siyasi rol oynaması için çaba harcanıyor.
-Türkiye’nin Afrika’daki varlığı da güçlendi. Ankara, Somali ve Sudan’daki çatışmalarda taraflar arasında “dengeli” pozisyon aldı ve arabuluculuk rolü üstlendi.
-Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkiler 2023’ten bu yana giderek iyileşti, Hava sahası ihlalleri, Doğu Akdeniz’de izinsiz sondaj faaliyetleri gibi hususlar kayda geçmedi.
-Kıbrıs sorunuyla ilgili Türkiye, Rum Kesimi’ni tanımayı reddetmeyi sürdürüyor ve ilgili BM Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı olarak Kıbrıs’ta iki devletli çözümü savunmaya devam ediyor. Bu politika AB ‘nin politikası ile uyumsuz.
-Doğu Akdeniz bölgesinde AB-Türkiye arasında ilişkilerin geliştirilmesine önem veriliyor. Nisan 2024’te AB Konseyi, AB’nin Doğu Akdeniz’de istikrarlı ve güvenli bir ortama ve Türkiye ile iş birliğine dayalı ve karşılıklı yarar sağlayan ilişki geliştirmeye yönelik stratejik ilgisini tekrarladı…
Ankara’nın yanıtı
Komisyonun Türkiye Raporu ile ilgili olarak Ankara yanıtını 31 Ekim’de açıkladı. Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, “2024 yılı Türkiye Raporu’nda, AB’nin özellikle siyasi kriterler ve iç siyasi dinamikler konusundaki haksız değerlendirmelerini reddediyoruz” denildi.
Doğu Akdeniz’de yaşanan yumuşama sonucunda AB Konseyi’nin 2019’da yaşama geçirdiği siyasi engellerin kaldırılması gerektiği belirtilen açıklamada, Raporun Yunanistan ve KRY’nin (Güney Kıbrıs) maksimalist görüşlerini yansıttığı kaydedildi. Kıbrıs meselesinde AB’nin karar verme yetkisininin bulunmadığına dikkat çekildi.
Açıklamada, bölgesel ve küresel sınamaların Türkiye-AB ilişkilerine yeni bir bakış açısı gerektirdiği ifade edildi. Aday ülke olarak Türkiye’nin AB ile ilişkilerini yapıcı bir şekilde geliştirme yönündeki siyasi iradesinin açık ve güçlü olduğu vurgulandı.
Komisyonun Kopenhag Siyasi Kriterleri bağlamında Türkiye’ye yönelttiği eleştiriler ve yaptığı çağrılar esas itibarıyla geçmiş yıllarda yöneltilen eleştirilerin ve yapılan çağrıların tekrarı mahiyetinde. AB tarafından yayınlanan bu tür belgelerde insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi konularda eleştirel bir tutum içinde olunur. Ülkemiz içinde de bu konularda benzer eleştiriler her daim yapılmakta.
Ancak AB’den gelen eleştirilerin, insan haklarına atfedilen önemin yanı sıra, Birliğin bölgemize yönelik siyasi ve stratejik hedeflerinden de kaynaklandığı göz ardı edilmemeli. İnsan haklarını gerektiğinde siyasi amaçlarla kullanabilen AB’nin, stratejik ve siyasi nedenlerle İsrail’in Filistin halkına karşı Gazze’de gerçekleştirdiği katliamlara sessiz kaldığı, İsrail’in insan hakları ihlallerini önemsemediği göz ardı edilmemeli.
Keza, AB için kritik öneme haiz bir aday ülke olmasının, stratejik değerinin yanı sıra Türkiye’nin, AB için baş ağrısı, milyonlarca sığınmacıya ev sahipliği yapmasından kaynaklandığı gözardı edilmemeli. Başta Ukrayna, AB’nin diğer aday ülkelere yönelik politikasının, bu ülkelerin demokrasiyle yönetilmelerine atfettiği önemin yanı sıra, Rusya’ya karşı stratejik hesaplarından kaynaklandığı da göz ardı edilmemeli.
Öte yandan, özellikle Kıbrıs konusu başta, dış politika konularındaki farklılıklara AB’nin vurgusu giderek artıyor.Özellikle dış politikada Türkiye’den beklenen uyuma karşı Türkiye düşük oranda bir uyum gösteriyor. Adaylığın ön planda olduğu döneme kıyasla AB bu dönemde eskiye göre daha fazla uyum bekliyor. Bu bağlamda, AB’nin dönüştüğüne ve aday ülkelerin eskiye göre, Türkiye hariç, AB’ye çok bağımlı ve daha küçük ülkeler olduklarına işaret ediliyor. Ukrayna’nın AB’ye göbekten bağlı olduğu hatırlatılıyor.
Türkiye, diğer aday ülkelerden farklı olarak, bölgede ağırlığı olan, bölgesel ve küresel ölçekte hedefleri, beklentileri olan bir ülke. Bu itibarla, AB’ye getirebileceği kazanımları dikkate alınmayan, yıllardır AB kapısında bekletilen, oyalanan Türkiye’nin dış politika konularında hedeflerinin, tercihlerinin her daim AB ile uyumlu olması beklenmemeli.
Insan hakları konularında da Türkiye bir tarihte AB’nin de tavsiyelerini dikkate alarak bir takım adımlar atmıştı. Türkiye zaman içinde gördü ki AB’nin yakınlaşmaya pek gönlü yok, niyeti başka. Bunun üzerine Ankara da kendi doğru bildiği tarzda yoluna devam etmeyi tercih etti. Gelinen noktada da artık AB’nin tavsiyelerini eskisi kadar önemsemiyor.
Eleştirel de olsa, bu tür raporlar AB’nin Türkiye’ye bakış açısını göstermesi açısından yararlanılabilecek, başvurulabilecek belgeler niteliğinde…