Bundan önce beş kez yaşanan yok oluşlar dünyada çok sayıda türün ortadan kalkmasına neden olmuştu. Son yok oluş dinozorların sonunu getirmişti.
Kendi yaşamını ve dünyayı anlama noktasında çok başarılı olan insan soyu, en kritik aşamada radikal adımlar attı. Süreci durdurdu.
Yetmiş yıl gibi bir sürede her şey normale döndü.
En önemlisi, insan kendi türünün yok olmasını önledi.
Sonsuz evreni anlamlandıran ve yöneten irade için bunun ne kadar önemli olduğunu anlayamayız. Ama insanoğlu kendi çapını çok aşan bir mucizeye imza atmıştı.
Önceki yok oluşlarda dünyada yaşayan canlı türlerinin yüzde 80’den fazlasının soyu tükenmişti. Bugün sadece fosillerine rastlayabiliyoruz.
Beşinci yok oluş Palaojen ismi ile bilinir.
Buna, 65 milyon yıl önce 11 kilometre çapında dev bir asteroitin Dünya’ya çarpması neden oldu. Evrensel ölçülere göre nokta kadar bile olmayan bir asteroid Dünya’ya çarptı.
Volkanlar patladı.
Dünyanın etrafı duman ile sarıldı. Güneş ışınları Dünya’ya ulaşamadı. Atmosferdeki karbondioksit ve denizlerde asit oranında aşırı bir yükselme oldu. Şimşek hızı ile yaşanan bu değişimler hayatı bitirme noktasına geldi.
Altıncı yok oluş Endüstri Devrimi ile başladı.
Endüstri devriminden bu yana insan faaliyetleri yerkürenin iklimini çok hızlı bir şekilde değiştirdi. Canlıların yaşam alanları buna paralel olarak yok oldu. Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) 2000’lerde bir rapor yayınladı. Buna göre vahşi hayvan nüfusunun yarıdan fazlası katledilmişti.
Hayvan ve bitki türleri hızla yok olurken insanoğlu bu kitlesel soy tükenmesinden muaf değildi. O da kendi sonunu hazırlamaktaydı.
Nihayet bilim ve akıl devreye girdi.
Kitleleri panikletmeden ve dışarıya bilgi sızmasına meydan vermeden uzun vadeli bir çalışma başlatıldı. Biyomühendislik ve yapay zekâ bir araya geldi. Bir önceki yazıda anlatılan önlemlerle yok oluş için çözümler üretildi.
2100 kurtuluş anı olarak evrensel tarihe geçti.
Bu yıldan itibaren ekonomiler küçüldü. Makro ölçekli üretimler terk edildi. Zira çok yüksek oranda üretmek için gereken nüfus yoktu. Topluluklar minimalist bir yaşama yöneldiler.
Göreceli olarak merkezi ama pratikte otonom yaşamlar oluştu. Küresel önemdeki kararlar merkezi olarak alınıyor, ama topluluklar ölçeğindeki kararlarda insiyatif yerele kalıyordu.
Dünya hayatı milyon yıl öncesine dönüş yolundaydı.
Bir yerlerde saklı kalmış tohumlar patlamaya başlamış, biyomühendislik daha önce yok olmuş birçok yararlı canlıyı tekrar var etmişti.
Besin zincirlerinin kayıp halkaları yerlerine takılmıştı. Gıda üretiminde optimum yakalanmıştı. Kimi toplulukların, avcı toplayıcı çağlara dönüş yaptığı da gözlenmekteydi.
Hayatın sürdürülebilirliği güçlenmişti.
Geleneksel aile yapısına dönüldü.
İnsanoğlu Dünya’da varlığını sürdürmenin yolunun geleneksel aile yapısına dönüşten geçtiğini acı tecrübelerle öğrenmişti. Aile kavramı tekrar kutsallaştı.
Hayatın devamı için gerekli olan doğurganlık oranı tekrar yakalandı. İnsanoğlu mutluluğun geleneksel tanımını hatırladı. Bu tanımın en önemli bileşeni aile idi. Büyüklerin ve küçüklerin her daim iletişim ve etkileşim içinde oldukları büyük ve geleneksel aile.
İnanç sistemleri kendilerini yenilediler.
İnanç sistemleri, içlerindeki fanatik uçlardan kurtulmuştu. İnanmak ile ölmeyi ve öldürmeyi bir öfke potasında eriten fanatikler yok olunca, geriye sevgi, saygı ve hoşgörü kalmıştı.
Ortak yönlere odaklanan inanç sistemleri, nihayetinde, sınırları keskin çizgilerle belirlenmemiş, esnek ve karşılıklı toleransı öne çıkaran topluluklar oluşturdu. Birlikte var olmak ve Dünya için düşünmek ve çalışmak temel düstur oldu.
İnançlardaki farklılıklara saygı ile bakılmaya başlandı.
Toprak, inanç, askeri-sınai kompleks için savaşlar bitti.
Toprak uçsuz bucaksızdı. Hava ve su da sınırsızdı.
İnsan, hayvan ve bitkiler bu sınırsız kaynaklardan sadece ihtiyaçları kadarını alıyordu.
Dünyada adeta bir renk ve biçim cümbüşü başlamıştı.
Uyum ve barış bütün canlıları sarıyordu.
Dev istihdamlar için askeri–sınai, komplekse gerek kalmamıştı. Dolayısı ile bu komplekse alan açacak savaşlara da gerek yoktu.
Toprak için savaşlar bitti.
İnançların birbirini yok etmek için sürdürdükleri savaşlar unutuldu.
Hiçbir topluluk bir başka topluluğun varlığına, ürününe, alanına tecavüz etmeyi aklından bile geçirmiyordu. Bu yönde bir düşünce ya da algı kalmamıştı.
İnsanoğlunun yüz binlerce yılda başaramadığını, yine kendi icadı olan yapay zekâ başarmıştı. Dünya artık bir barış adası idi.
Ama ne zamana kadar?
Adil Gürkan
2100 yılı görseli: monmouthcollege.edu
1.Bölüm: